Türkiye'de Su Kirliliği Sorunları
Büyük bir su potansiyeline sahip olan ülkemizde düzensiz kentleşme ve endüstrileşme sonucu su kirliliği hızla yayılma göstermektedir. Arıtma tesislerinin bulunmaması, çevre sağlığı görevini ve kontrollerini tamamiyle yüklenen bir organizasyon olmaması nedeniyle kirliliğin boyutları farkında olunamayan ciddi boyutlarda gelişme göstermektedir. Hemen belirtmek gerekir ki, su kaynaklarımızın ne kadarının doğal kriterler bakımından sağlıklı bir düzeyde olduğunu belirtmek zordur.
Su kirliliği alanında yapılan çalışmalar yetersiz ve dağınıktır. Bazı körfezlerimiz ile kirlenmenin yüksek düzeylerde olduğu bazı akarsu ve göllerimize ait yapılan çalışmalardan, buralardaki kirlenmenin düzeyi hakkında bilgiler edinilmiştir.
Körfez ve denizlerimizdeki kirlenme düzeyi
a. İzmit Körfezi
Çevresinde yoğun gelişme gösteren endüstri ve yerleşim alanının etkisinde kalan İzmit Körfezi 300 km2 alanlı en derin noktasının 183 m olduğu, 48 km uzunluk ve 2-10 km genişliğinde bir körfezdir. Körfeze yaklaşık 120 civarında kuruluşun atıkları boşalmaktadır. Özellikle akıntının düşük olduğu doğu bölgesinde ve yerleşim ile endüstri kuruluşlarının sık olduğu kuzey sahillerinde kirlilik önemli düzeydedir. Sanayi kuruluşlarının atık sularında çeşitli maddeler, pH, BOI5 (BOD5), KOI (KOD), renk, bulanıklık gibi tüm kirlilik kritarleri sınır değerleri aşmaktadır. Ayrıca Pirelli, Seka, Petrol Ofisi, İpraş, Petkim, Besin Sanayi, Süperfosfat Sanayi, Hereke Sümerbank Fabrikası, Bayer Tarım, Zirai Alet Fabrikaları ve Mezbaha gibi kuruluşların atık sularında koli bakterisinin izin verilenin üzerinde bulunması da çevre sağlığı açısından dikkat çekicidir.
Körfezin doğu kesiminde ve kuzey sahillerinde muhtelif kesitlerdeki analiz raporlarından özellikle sahile yakın kesimlerde çözünmüş oksijenin balıkların yaşayamayacağı düzeye indiği, BOİ, KOİ ve koli bakterisi değerlerinin çok yüksek boyutlara ulaştığı görülmektedir. Kirlilik kıyılarda fazla, körfez ortasına doğru daha azdır. Bölgenin güney tarafında önemli kirletici kaynakların bulunmamasına karşın, doğudan dökülen derelerin etkisi ile taban yükselmesi ve belirli düzeyde organik kirlilik görülmektedir. Rüzgarla yayılan yağ ve benzeri yüzücü atıklar geniş bir yüzey kaplamaktadırlar. Gölcük kanalizasyonları ve askeri tesisler nedeniyle körfezin güney sahillerinin en kirli bölümü Gölcük yöresidir.
b. Gemlik Körfezi
Gemlik ve yöresinin en önemli endüstriyel faaliyetinin zeytincilik ve sabunculuk olması nedeniyle kent içinde yağ ve sabun imal eden küçük kuruluşların, evsel atık sularına karışan kirli suları körfezi kirleten önemli kaynaklardır. Ayrıca suni ipek ve viskoz ürünleri fabrikası, azot sanayi ve diğer bazı küçük sanayi de kirliliği arttırmaktadırlar. Körfeze ortalama olarak yılda 6.9 x 106 m3 atık su karışmaktadır. Yapılan analizlere göre körfez sularında BOİ ve KOİ ve askı madde değerleri oldukça yüksektir. Körfeze en fazla atık suyu suni ipek ve viskoz sanayi bırakmakta olup, bu şekilde meydana getirilen kirlilik 340 bin nüfusun oluşturacağı kirliliğe eşdeğer bulunmaktadır. Ağır metaller ve reaksiyon bakımından da kirlenmeler saptanmış bulunmaktadır. Normal deniz suyunda çinko miktarları 7-21 mg/l düzeyinde bulunurken, fabrikanın asit deşarj kanalları ile ortalama 2300 ppm dolaylarında çinko körfeze bırakılmaktadır.
c. Haliç
Kağıthane ve Alibey derelerinin birleştiği ağızdan Sarayburnuna kadar 7.5 km uzunluğunda olan Haliç'in en geniş yeri 750 m dir. Haliç sularının kirlenmesi ve Haliç’in dolmasında rol oynayan atık sularını iki grupta toplayabiliriz:
• Yerleşim yerlerinden gelen pis sular, kanalizasyon ve endüstri atık suları. Yapılan bir incelemeye göre İstanbul’da kanalizasyon, pis su ve endüstri atık sularının % 25 i Haliç'e dökülmektedir. Bunun günlük miktarı 30 000 m3 ’tür.
• Kısmen yerleşim yerlerinden ve büyük kısmı Alibey ve Kağıthane dereleri havzalarından gelen ve yağışlar ile oluşan yüzey suları.
Bu iki dere 192.4 ve 181.6 km2 lik havzalara sahip olup, fazla miktarda sediment taşımaktadırlar. Bir yıl içinde Haliç'e taşınan sediment miktarı 93 510 m3 olup bunun Haliç deniz tabanı olan 1.42 x 106 m2 ye yayıldığı kabul edilirse her yıl tabanın 6.6 cm yükselmesi gerektiği ortaya çıkar ki bu 10 yıllık ölçümler sonucu saptanmış ve tabanın yılda 10 cm yükseldiği saptanmıştır.
Her türlü endüstriyel, evsel artıklar ve erozyon nedeniyle, Haliç her geçen gün içinde dolmakta, su sirkülasyonun bulunmayışı nedeniyle de dip kısmında kalın bir çamur tabakası bulunmaktadır. Organik maddenin fazlalığı yüzünden otrofikasyon başlamış, serbest oksijen düzeyi asgariye düşmüş ve H2S oluşumu hızlanmıştır. Haliç'e doğrudan verilen veya dere suları ile gelen sabun fabrikalarının sodyum ve çinko tuzları, boya ve apre tesislerinin, madeni eşya fabrikalarının metal tuzları deniz canlılarının yaşamı üzerinde son derece zararlı olmaktadır. Asit, yağ, tuz kireçli maddeler, organik asitler, gliserin, soda, amonyak, katran, naftalin ve benzeri maddeler bütün su ürünleri üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Yapılan araştırmalara göre balıklar l mg/l düzeyinde deterjan içeren sulardan derhal uzaklaşmaktadırlar. Ençok zararı ise yumurtadan yeni çıkmış balıklar ile bunlara yem görevini yapan diğer küçük canlılar görmektedir. Marmara Denizinde, İstanbul çevresinde bazı mevkilerde yapılan ölçümlere göre deterjan düzeyinin 2.1 mg/l olduğu kesimler bulunmaktadır. Sulara ve oradan su canlılarına taşınan toksik elementlerden birisi de civa olup besin zincirinde ilerledikçe konsantrasyonu artmakta ve zehirlenmelere neden olmaktadır. Marmara Denizinde avlanılan balık ve midyelerde ortalama civa konsantrasyonu 0.4 ppm düzeyinde bulunmaktadır. Japonya’da bazı mevkilerdeki değerler çok yüksek olarak saptanmıştır (midyelerde 11.4-39.0 ppm, balıklarda 10.0-35.7 ppm). Besin maddelerinde Dünya Sağlık Teşkilatı'na göre kabul edilen en yüksek civa miktarı 0.05 ppm, ABD standartlarına göre 0.5 ppm dir.
Ege denizinde kirlenme araştırmaları, ağır metal iyonları ve pestisid kalıntıları analizleri kontrol edilerek yapılmıştır. Otuz kadar balık türünde yapılan analizlere göre 1972 yılı itibariyle civa yönünden sularımızda önemli bir sorun olmadığı belirtilmektedir. Klorlu insektisidlerin kalıntı miktarları Dünya Sağlık Örgütü (WHO) nün tolerans limitlerinin altında kalmaktadır.
İzmir Körfezinde zaman zaman görülen kırmızı su çiçeklenmesi (Red Tides) önemli bir kirlilik göstergesidir. Körfeze gün geçtikçe artan şekilde gelen kentsel atık suları ve beraberlerinde getirdikleri fazla miktardaki nitrat ve fosfat elementleri, su dinamiğinin hareketsiz veya çok az olduğu koy ve körfezlerde, özellikle sıcak mevsimlerde bazı bitki planktonlarının aşırı derecede çoğalmalara neden olurlar. Bu organizmaların fazla çoğalması, bulunduğu su ortamına, içindeki kırmızı pigmentlerden dolayı kırmızımsı bir görünüm verir. İzmir Körfezinde 1955 yılından beri Temmuz ve Ağustos aylarında devamlı olarak meydana gelen bu olay nedeni ile balıklarda kitle ölümleri görülmektedir. İzmir körfezinin ilk kirlilik nedeni Gediz Nehri iken, bunun yatağının değiştirilmesinden sonra, artan sanayileşme ve şehirleşme, körfezdeki kirliliğin kaynakları olmuştur.
Akdeniz sahillerinde de avlanılan değişik türden 234 balık üzerinde yapılan pestisid kalıntı analizlerine göre; DDT türevleri 0.100-0.147; BNC izomerleri 0.104-0.150; aldrin 0.022-0.039; endrin 0.015-0.0244; dieldrin 0.013-0.048 ppm değerlerinde ölçülmüştür. En yüksek değerler Alanya ve Silifke kesimlerinde avlanılan balıklarda saptanmıştır.
Ekoloji
-
Ekosistem hizmetleri
-
Biyoremediasyon Nedir ? Biyoremediasyon Teknikleri Nelerdir ?
-
Enerji Bağımsızlığı Nedir ?
-
İklim Araştırmaları
-
Sera Etkisi - Atmosferdeki karbondioksitin sera gazı etkisindeki yeri nedir?
-
CO2 Salımları
-
İklim Bilimi - İklimi Nasıl Değiştiriyoruz
-
Ağır Metallerin Sağlık Üzerine Etkileri
-
Küresel Isınmanın Sonuçları
-
Asit Yağmurlarının Çevre Üzerine Etkileri
-
Tür Çeşitliliğinin Korunması
-
Biyolojik Mücadele Kavramı
-
Atık Suların Kullanım Alanları
-
Sera gazı ile küresel ısınma arasında nasıl bir ilişki vardır? Kaynak: Sera gazı ile küresel ısınma arasında nasıl bir ilişki vardır?
-
Canlı Türlerinin Yok Olmasının Doğal Dengeye Etkisi