Şizofreniye Dair Her Şey!
Günlük hayatımızda, sıkça duymuş olduğumuz psikolojik bozukluk olan ‘’Şizofreni’’ hakkında ne biliyoruz? Şizofreni genetik mi? Şizofreni bulaşıcı mı? Şizofreni hastası saldırgan mı? Gelin bu sorulara cevap verelim ve doğru bilinen yanlışlara el atalım.
Şizofreni birçok davranış ve düşünce bozukluğuna, beyin yapısı, fizyoloji ve kimyasında önemli değişikliklere neden olan, kişinin alışılagelmiş algılama ve yorumlama biçimlerine yabancılaşarak, kendine özgü bir içe-kapanım dünyasına çekildiği geçmişten günümüze gelen ruhsal bir bozukluktur.
Hastalık, algılama ve düşünme yetilerinde meydana gelen bozukluklara bağlı olarak kişinin davranışlarında da değişime, bozulmalara yol açar. Bu bozulmalar, şizofreni hastasının kendisini rahatsız etmeye başlayan dış dünyadan bağımsız, kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi kendine yeni bir dünya kurmasına yol açar.
Anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanmasıdır. "Gerçek gerçeklik" normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, "ikinci gerçeklik" sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir.
Dünden Bugüne Şizofreni!
M.Ö. 1400’lü yıllardan kalmış Hint Veda yazılı metinlerinde hastalığa dair birçok ayrıntıya yer verilmiştir. Bu metinlerde çıplak dolaşan, kendine bakımı ileri derede azalmış, yaşamlarını şaşkın ve boş bir biçimde geçiren ya da dinle ileri derecede meşgul olan, kendini Tanrı zanneden, zehirleneceğinden korkan, yeni bir tufana neden olmamak için işemeyi reddeden insanlardan söz edilmiştir ve bu hastalık ilk olarak o yıllarda Hipokrat tarafından ele alınmıştır. Ortaçağ Avrupası’nda, ruhsal hastalığı olanlar ruhunu şeytana teslim etmiş kişiler olarak işkencelere maruz kalmışlar, diri diri yakılmışlardır.
Şizofreni terimi ilk olarak 1908 yılında İsviçreli Eugen Bleuler tarafından kişilik, düşünce, hafıza ve algılamadaki fonksiyonel ayrılmayı tarif etmek için kullanılmıştır. Bleuler, Kraepelin'in ileri sürdüğü gibi her hastada yıkımın (detoriorasyonun) olmadığını; duygu, düşünce ve davranışta yarılmayı (skizis) ortaya atmıştır. Bleuler, hastalığın etkilerini temel ve ikincil belirtiler olmak üzere iki kümeye ayırmıştır. Şizofrenide çağrışımlarda (Assosiasyonda) enkoherans (çağrışımlarda sapma, parçalanma ve yarılma), duygulanımda (Affektivitede) kısıtlılık (küntlük), duygu düşünce ve davranışta ikilemler (Ambivalans), kişinin dış alemden çekilerek kendi iç alemine dönmesi (Autism) 4A belirtisinin olduğu birincil; hezeyan, halüsinasyonlar ve diğer belirtileri ikincil belirtiler olarak değerlendirmiştir. Bleuler'e göre temel belirtiler her şizofreni hastasında bulunması gereken belirtilerdir. İkincil belirtiler ise temel belirtilerin üzerine eklenen belirtilerdir ve başka ruhsal hastalıklarda da görülebilmektedir.
20. yüzyılın başlarına kadar henüz psikolojik hastalıkların tasnif edildiği sistematik bir düzenleme yapılmamıştı. Hastalık ilk olarak 1853 yılında Bénédict Morel tarafından, genç erişkin ve gençleri etkileyen bir sendrom olarak tanımlanmış ve démence précoce (Latince: "erken bunama") ismiyle adlandırıldı. Bu kavram, 1891'de Arnold Pick tarafından psikozu olan bir hastanın vaka raporunda kullanıldı. Yine 19'uncu yüzyılda hebefreni ve katatoni gibi şizofreni türleri de tanımlanmıştır.
1893'te Alman ruh hekimi Emil Kraepelin, duygudurum bozuklukları ve démence précoce ve benzeri zihinsel hastalıkların sınıflandırılmasında yeni bir yaklaşım geliştirdi. Kraepelin, dementia praecox'ın esasen bir beyin hastalığı olduğuna ve bilhassa dementia yâni bunamanın ileri yaşta gelişen diğer formlarından farklı bir çeşidi olduğuna inanıyordu. Ayrıca, Kraepelin paranoid ve basit tiplerini de eklemiş ve hepsini bir tanı altında toplamıştır. Bu tanıya göre hastalıkta erken başlama ve bunama olması gerekmektedir. Ancak bu tanım hastalığı erken başlama ve bunama gerektiren dar bir alanda sınırlamaktadır. 20. yüzyılda İsviçreli Eugen Bleuler hastalığın erken yaşlarda başlamasının ve bunamayla sonuçlanmasının zorunlu olmadığını ortaya koymuştur. Bu hastalıkta hastanın ruhsal hayatındaki yarılmaya önem veren Bleuler, schizophrenia (şizofreni) terimini önermiştir. Günümüzde şizofreni tek bir hastalık türü olarak görülmemekte; bir bozukluklar kümesi olarak kabul edilmektedir
Şizofreninin Genlerimiz İle Bağlantısı;
Şizofren olan her 10 kişiden birinin yakın akrabalarında bu hastalığın görülme riski yüksektir. Şizofrenin bütün dünyada herhangi bir erişkin topluluğunda yaygınlığı yaklaşık %1’dir. Anne veya babadan birisi hasta ise çocuklarda hastalık riski % 13; her ikisinde de hastalık varsa bu oran %35-40’a çıkmaktadır. Akrabalık uzaklaştıkça bu oranlarda düşme görülmektedir.
Gelin şizofrenin genler ile olan bağlantısını araştıran bilim insanlarının yaptığı çalışmalara göz atalım;
· Alman bir hasta grubunda yapılan bir gen araştırmasında GRM3 adlı bir genin şizofreniyle anlamlı bir şekilde ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Bu genin prefrontal ve hipokampal bölgenin fizyolojisini, kognisyonunu etkilediği, glutamat işleyişini bozarak şizofreni için risk teşkil ettiği düşünülmektedir.
· 1990-92 Yıllarında Samsun Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi edilen ve DSM-III-R kriterlerine göre tanı konulan toplam 238 hastada genetik değerlendirme yapılan bir araştırmada şizofreninin katılımla ilişkisi araştırılmıştır. X-kromatin, 238 hastadan 188 erkekte negatif, 50 kadında %25 oranında pozitif olarak görülmüştür. Bu verilerden hareketle kadınlara oranla erkeklerde ve ailesinde şizofreni hastası olan grupta, şizofreninin daha sıklıkla görüldüğü tespit edilmiştir. Ayrıca şizofreni kalıtımının sadece bir gene değil de birçok genetik faktöre (multifaktörliyel polijenik katılım) bağlı olduğu sonucuna varılmıştır.
· İngiliz anne ve kız kardeşler üzerinde yapılan bir araştırmada 14. kromozom üzerinde bir gende bozukluk keşfedilmiştir. Bu bozuk gen beyin gelişimine ve fonksiyonlarına etki eden benzer gen ailesinin bir üyesidir. Bu gruptaki genler davranış, bellek ve gündüz-gece döngüsünü regüle eden alanlarla ilgili genlerdir.
Aile araştırmaları
Genel nüfusta %0,5-1 arasında bulunan şizofreni sıklık oranı, şizofreni hastası kişinin birinci derecedeki akrabalarında yaklaşık %10’dur, yani hastanın birinci derecedeki akrabaları için risk genel popülasyon için olanın 10-20 katı kadardır. Akrabalık uzaklaştıkça bu oran düşmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalardan elde edilen veriler şizofrenide kalıtımsal bir etkenin bulunduğu görüşünü desteklemektedir. Fakat aile araştırmalarından elde edilen veriler, hem genetik mekanizmayı hem de yakın çevrenin neden olabileceği etkiyi içermektedir. Bu etkileri birbirinden ayırabilmek için evlat edinme araştırmaları ve ikiz araştırmaları yapılmıştır.
İkiz araştırmaları
Değişik ülkelerde yapılan araştırmalar, tek yumurta ikizlerindeki konkordansın çift yumurta ikizlerinden çok daha yüksek olduğunu göstermiştir. Örneğin; konkordans oranı yaklaşık %50 olan tek yumurta ikizleri (monozigotik ikizler) ve %10-14 olan çift yumurta ikizleri (dizigotik ikizlerle) yapılan araştırmada, kalıtılabilirlik %80 olarak gösterilmektedir.
Evlat edinme araştırmaları
Kalıtımın yanı sıra çevrenin de hastalık üzerine etkisini anlatmak için evlat edinme araştırmaları yapılmıştır. Bu araştırmalarda biyolojik ana-babası şizofrenik olan ve başkalarına evlat olarak verilen çocuklarda şizofreni oranı belirgin olarak yüksek bulunmuştur.
Moleküler genetik
Günümüzde yapılan çalışmalarla artık bir risk etkeni olarak kalıtımın yeri kesinleşmiştir. Fakat hastalığın hassas bölgedeki basit bir pozisyon değişikliğinden mi, eksik penetransa sahip tek bir genden mi, değişik genlerden mi kaynaklandığı henüz açıklığa kavuşmamıştır. Nonmendelian kalıtıma uyan bu hastalıkta eksik penetrans ve çoklu gen kuramı olasıdır.
Klasik aile, ikiz, evlat edinme çalışmalarının yanı sıra son yıllarda moleküler genetik çalışmaları da gitgide artmaktadır. Genetik belirleyiciler üzerinde yapılan çalışmalarda 5. kromozom, 11. kromozomda bulunan DRD2 (Dopamin-2) reseptörünün yerleşme noktası ve X kromozomları incelenmiş, fakat çalışmalar henüz bir sonuç vermemiştir. Bağlantı dengesizliği üzerinde yapılan çalışmalar ise şizofrenide birden çok genin etkili olabileceği görüşüne dayanmaktadır. Bu çalışmalarda özellikle, sinaptik yayılım ve postsinaptik reseptör kontrolünü etkileyen DTNBP1, nöronal migrasyon ve beyin gelişiminde önemli rolleri olan NRG1, 1q42.1 bölgesinde bulunan DISC1 ve DISC2 (dısrupted ın schizopherenia) genleri ve ayrıca 22q11 silme sendromunun şizofreni için oldukça yüksek bir riske sahip olduğu ortaya konmuştur. Ayrıca dopaminin salınımını kontrol eden COMT (Katekol-O-metiltransferaz) kodlanmasını sağlayan gen üzerinde de çalışmalar vardır. Bütün bu genler nörogelişimsel süreç, anormal sinaptik bağlantılar ve bozuk nörotransmitter salınımı ile ilişkilidir
Şizofreniyi Ortaya Çıkaran Sebepler Ve Çevresel Faktörler;
Erken yaşta olumsuz yaşam olaylarıyla karşılaşma, çocuklukta istismara uğrama, ihmal edilme ve cinsel olarak kötüye kullanılmanın şizofreni olma riskini arttırdığı kabul edilmektedir. Küçük yaşta ebeveyn kaybı, ebeveyn ayrılığı, ebeveynden ayrı kalma gibi olumsuz olaylarla şizofreni arasında risk olduğu gösterilmiştir. Ebeveynden ayrı kalan çocukların şizofreni ve psikoz riski 3 kat artmaktadır. İhmal ve istismar tüm psikiyatrik bozukluklarda olduğu gibi psikoz için de risk faktörleri arasındadır. Fiziksel, cinsel ve psikolojik istismar ile fiziksel ve psikolojik ihmal şizofreni ve psikoz riskini 3 ile 8 kat arttırmaktadır. Kentte yaşayanların şizofreni olma riskinin kırsal bölgede yaşayanlara göre daha fazla olduğu bulunmuştur.
Şizofreni ile damgalanmanın etkileri;
Ön yargı ve onun getirdiği damgalanma ayrımcılığa yol açar ve bu olumsuzluk sadece hasta kişiyi lekelemekle kalmaz onunla ilişkili her şeyi ve herkesi etkiler. Kullanılan ilaçlardan, hastanın yakın akrabalarına, tedavisini üstlenen hekimlerden, hastaneye hatta hastanenin bulunduğu şehir ya da semte kadar her şey “şizofren”, “deli” gibi ifadelerden nasibini almaktadır. Peki şizofreni hastalarına dair bu damgalanmayı nasıl yok edebiliriz? Tabi ki hastalığa ve hastalara yönelik tutumun değişmesi ise toplumun eğitilmesiyle mümkündür. Ülkemizde de öğretmenlerin, basın mensuplarının bilgilendirilmesi, öğrencilerin eğitilmesi gibi çok yönlü bir kampanyanın hazırlıkları sürmektedir.
Şizofreni Tanısı Nasıl Konur?
Şizofrenik hastalar hastalık öncesi sessiz, arkadaşı az, yalnızlığı seven, tuhaf, güvensiz kişilerdir. Bu özellikler ayırıcı tanıda yardımcı olmaktadır. Aileler genelde çocuklarının hastalık başlamadan önce hep çalışan, sessiz, uyumlu, arkadaşsız olduklarını anlatırlar. Şayet hasta bu özelliklere uymuyorsa tanı için duygudurum bozuklukları gibi diğer hastalıklar düşünülmelidir. Şizofreni, daha önce de belirtildiği gibi, çoğunlukla 18-25 yaşlarında her çeşit psikolojik stresle başlayabilir. Kişinin benliğine darbeler, delikanlılık çağında dürtülerin aşırı şiddet kazanması, cinsel ya da saldırgan dürtülere karşı denetim zayıflığı gibi durumlara, psikozun başlamasından önce sık rastlanmaktadır
Şizofreni teşhisi, genellikle yaşadığı sorunlar yakınları tarafından fark edilen hastaların psikiyatri kliniklerine getirilmesi ile koyulmaktadır. Belirtileri şizofreni ile benzerlik gösteren pek çok psikiyatrik hastalık olabileceğinden uzmanlar tarafından şizofreni belirtileri testi, muayene ve tanı testleri yardımıyla hastalığın şizofreni olduğu tespit edilir. Teşhisin netleştirilmesi için hastalara fiziksel muayene ve testler, psikiyatrik değerlendirme testleri, kan testleri ve tıbbi görüntüleme yöntemleri uygulanabilir.
Şizofrenide bilinç ve yönelim genellikle yerindedir. Zekâ seviyesinde belirgin bir gerileme olmasa da, soyutlama yetisinde zayıflamanın ve belirgin bir yıkımın görüldüğü kimi süreğen hastalarda zekâ seviyesinde de eksilme, gerileme, azalma olduğu izlenimi edinilebilir. Örneğin hastanın ilgisi kolayca dağılabilir, sorulara yanıtları geç ya da yanlış olabilir[4]. Son yıllarda temelde var olan negatif belirtilerin baskın olduğu şizofreni türlerinde bir eksiklik sendromundan söz edilmekte ve bu türlerde beyin patolojisinin incelenmesine ağırlık verilmektedir. Eksiklik sendromu, bilişsel yetilerdeki eksikliklerdir. Bu sendrom, "kalıcı ve başka nedenlere bağlı olmayan, özgün, olumsuz belirtiler" olarak tanımlanmaktadır.
Şizofrenide; içgörü, düşüncelerin içeriği ve oluşturulması, duyguların deneyimlenmesi ve ifade edilmesi, algılama, davranışlar ve bilişsel işlevler gibi birçok alanda belirtiler ortaya çıkabilir. Şizofreni heterojen görünümlü bir hastalık olduğu için tipik bir genel görünüme sahip değildir; bazı hastalarda bazı belirtiler ortaya çıkarken, diğerlerinde başka belirtiler olabilir.
Kurt Schneider'e göre birinci sıra belirtiler
- Somatik pasivite (bedensel edilgenlik olgusu).
- Düşünce çalınması, düşünce sokulması, düşünce yayınlanması (düşüncelerin başkalarınca okunması, çevreye yayılması),
- Sanrısal algılama.
- Duygu, düşünce ve dürtülerin dış güçlerce etkilenip denetlendiği duygusu
- Genel olarak gerçeklikten uzaklaşma, farkındalık yetisini kaybetme.
- İşitme varsanıları
a-Kendi düşüncelerinin yüksek sesle söylendiğini işitme.
b-Kendisine emir veren, yönlendiren seslerin işitilmesi.
c-Kendisiyle kavga eden, tartışan seslerin işitilmesi.
Bu belirtiler daha çok ABCD semptomları olarak hatırlanır. İşitme halüsinasyonları (İng. Auditory hallucinations), düşünce yayınlanması (Broadcasting of thought), düşüncelerinin kontrol edildiği düşüncesi (Controlled thought (delusions of control)), sanrısal algılama (Delusional perception).
Bleuler'a göre temel ve ikincil belirtiler
Hastalığın etkilerini temel ve ikincil belirtiler olmak üzere iki kümeye ayırmıştır. Temel belirtiler her şizofrenikte bulunması gereken belirtilerdir. İkincil belirtiler temel belirtilerin üzerine eklenen belirtilerdir. İkincil belirtiler başka ruhsal hastalıklarda da görülebilmektedir.
Temel belirtiler (4 A belirtisi olarak bilinir);
- Duygulanımda bozukluk (Affect)
- Ambivalans (Ambivalance; karşıt duyguların birlikte yaşanması)
- Otizm (Autism)
- Çağrışımlarda (Association) bozukluk
- Bilinç, yönelim ve bellekte temel bozuklukların olmayışı
İkincil belirtiler;
- Sanrılar, yanılsamalar
- Varsanılar
- Devinim (hareket) bozuklukları
DSM IV'e göre tanımlama
Amerikan Psikiyatri Derneği'nin Diagnostic and statistical manual of mental disorders: DSM-IV kılavuzuna göre şizofreni tanısını koyabilmek için;
Tipik semptomlar: 2 veya daha fazla bulunmalı, her biri bir aydan uzun sürmeli (şayet semptomlar tedavi ile geriledi ise daha az sürse de kabul edilebilir)
- Duygulanımda küntleşme
- Varsanı (halüsinasyonlar)
- Sanrı
- Dezorganize konuşma (konuşmada düzen bozukluğu)
- Dezorganize (çok dağınık) davranış (ör; uygunsuz giyinme, sık sık ağlama) veya katatonik davranış
- Negatif semptomlar (konuşmanın ve istencin azalması gibi)
- Toplumsal ve iş uyumunda bozukluk
Bunlardan iki ya da daha fazlasının hastada bulunması zorunludur. Bu belirtiler en az bir ay sürmüş olmalıdır.
Şizofreni tanısı koyabilmek için tipik semptomlara ek olarak;
-Toplumsal ve iş yaşamında bozukluk
- Süre: Hastalık belirtileri en az 6 ay sürmeli
- Şizoaffektif bozukluk ve duygudurum bozukluğu olmaması
- Fiziksel tıbbi bir duruma ya da madde/ilaç kullanmaya bağlı olmaması
- Yaygın gelişimsel bozukluk öyküsü olduğunda varsanıların, sanrıların en az bir ay devam etmesi gerekmektedir.
Tanı Konulduktan Sonra Uygulanan Tedavi Süreci;
Bu güne kadar şizofreninin ana kökeni ve tam tedavisi bulunamamıştır. Aşağıdaki tedavi şekilleri semptom tedavisinde, akut krizlerin tekrar ortaya çıkmasını engellemek ve kişinin bozukluğa rağmen kişilik gelişimini desteklemek içindir. Şizofreni tedavisi dört önemli başlık altında özetlenebilir;
İlaçla Tedavi
Psiko- ve Sosyoterapi
Psiko-bilgilendirme
Aile Desteği
Günümüzde şizofreni tedavisinde çok yönlü bir yaklaşım yararlı bulunmaktadır. Güncel tedavide temelde antipsikotik ilaçlar kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra psikoterapiler ve diğer psikososyal yaklaşımlara da başvurulmaktadır. Antipsikotik ilaçların şizofrenide dopamin varsayımını doğrular biçimde dopamin üzerinden etki ettikleri düşünülmektedir. Hastalığın özellikle akut döneminde hastaların hastanede yatarak tedavi görmesi gerekebilir.
Birçok alttipi bulunan şizofreni çok değişik gidiş ve sonlanış gösteren süreğen bir bozukluktur. Şizofrenide hastalığın gidişi her birey için farklı biçimde gelişebilir. Hastalığın popüler kültürdeki olumsuz imajına rağmen, hastaların çok büyük kısmı tedaviden fayda görebilirler. Buna karşılık şizofreni hastalarının yaklaşık %25-30'unda, ne tür sağaltım yapılırsa yapılsın, belirgin bir iyileşme görülmez ve bu hastalarda ciddi ölçüde yeti yitimi olabilir.
Şizofreni kronik bir hastalıktır ve ilaçlar yardımıyla semptomlar büyük ölçüde ortadan kalksa da ömür boyu tedavi gerektirir. Bu ilaçların beyinde dopamin adlı nörotransmittere etki ederek semptomları ortadan kaldırdığı düşünülmektedir. İlaç tedavisinde temel amaç hastalığın kişide yarattığı semptomların ortadan kaldırılması ile bireylerin sosyal, psikolojik ve fizyolojik anlamda sağlıklı bireylere yakın bir hayat sürmesinin sağlanmasıdır. Bir diğer amaç ise şizofreni tedavisi ömür boyu süreceğinden mümkün olan en düşük ilaç dozu ile tedavinin devam ettirilmesidir. Psikiyatristler tarafından hasta düzenli olarak takip edilerek gerekli görüldüğünde ilacın türü, dozu ve kullanım sıklığı değiştirilebilir. Antidepresan ve anti-anksiyete ilaçları ile kombinasyonlar yapılabilir. Bu tür ilaçların etkilerinin tam olarak görülmeye başlanması 3-4 hafta sürebilmektedir. Tedavide kullanılan ilaçlar ciddi yan etkilere sahip olmaları nedeniyle hastalar tarafından genellikle kullanılmak istenmez. Bu noktada hastanın tedavi konusunda iş birliği yapma isteği de göz önünde bulundurularak ilaç almama konusunda direnç gösteren hastalarda gerekirse enjeksiyon yöntemiyle ilaç uygulaması tercih edilebilir. İlaç tedavisine ek olarak uygulanacak bireysel terapiler, aile terapileri, sosyal beceri eğitimleri ve mesleki rehabilitasyon gibi ek tedaviler yardımıyla hastaların sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlamak mümkündür.
Şizofreni Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar;
· Şizofreninin tedavisi yoktur.
· Şizofreni hastaları çalışamazlar.
· Şizofreni kişilik bölünmesi demektir.
· Şizofreni hastaları tehlikeli ve saldırgandır.
· Mahalledeki şizofreni hastası çocuklarımıza zarar verebilir.
· Şizofreni hastalarının ne zaman ne yapacaklar belli olmaz.
· Şizofreni hastaları kendi hayatları hakkında kararlar veremezler.
· Şizofreni anne babanın hatalı tutumu nedeniyle ortaya çıkar.
Şizofreni Hakkında Bazı Gerçekler!
· Şizofreni sürekli olumsuz seyir izleyen bir hastalık değildir.
· Şizofrenlerin saldırgan ve tehlikeli olduğu düşüncesi yanlış bir genellemedir. Özellikle tedavi olmakta olan şizofreni hastaları için bu tür bir risk çok düşüktür.
· Hastalık belirtileri devam etse dahi şizofren kişilerin çoğu çalışabilir.
HAZIRLAYAN: Hacer Çalış
KAYNAKÇA:
Carpenter WT Jr & Buchanan RW (1995) Schizophrenia: Introduction and overview. In: Kaplan HI & Sadock BJ (eds) Comprehensive textbook of psychiatry/VI. Williams & Wilkins, Baltimore. 6th Edition, 889-1018. ISBN 0-683-04532-6
Kraepelin E (1907) Text book of psychiatry (7th ed) (trans. A.R. Diefendorf). London: Macmillan
Hansen RA, Atchison B (2000). Conditions in occupational therapy: effect on occupational performance. Hagerstown, MD: Lippincott Williams & Wilkins. ISBN 0-683-30417-8
Andreasen NC, Black DW (1991) Introductory Textbook of Psychiatry. Washington, DC: American Psychiatric Press. ISBN 0-88048-705-4
American Psychiatric Association (2000). Schizophrenia; Diagnostic and statistical manual of mental disorders: DSM-IV. Washington, DC: American Psychiatric Publishing, Inc.. ISBN 0-89042-024-6. Retrieved on 2008-07-04
Kornhuber J, Wiltfang J, Bleich S. The etiopathogenesis of schizophrenias. Pharmacopsychiatry. 2004 Nov;37 Suppl 2:S103-12. PMID 15546061
Farmer AE, McGuffin P, Gottesman II. Twin concordance for DSM-III schizophrenia. Scrutinizing the validity of the definition. Arch Gen Psychiatry. 1987 Jul;44(7):634-41. PMID 3606329
Gottesman II ve asistanları Wolfgram DL, Freeman WH (1991). Schizophrenia Genesis: Origins of Madness, San Francisco, ISBN 0-7167-2147-3
McGuffin P, Owen MJ, Farmer AE. Genetic basis of schizophrenia. Lancet. 1995 Sep 9;346(8976):678-82. PMID 7658823
Beckmann H, Franzek E, Stöber G. Genetic heterogeneity in catatonic schizophrenia: a family study. Am J Med Genet. 1996 May 31;67(3):289-300. PMID 8725746
Öztürk MO (2001). Şizofreni, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, yenilenmiş 8. basım, Ankara, bölüm 16, 217-286. ISBN 975-503-017-4
https://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/publicationsFile/file/2852013134227-15_sizofrenivepsikozlar.pdf
ÜÇOK. A., Şizofreni Hastası Neden Damgalanır?
Kuhn R (2004). Eugen Bleuler's concepts of psychopathology. Hist Psychiatry 15 (3): 361–6. doi:10.1177/0957154X04044603. PMID 15386868
Stotz-Ingenlath G (2000). "Epistemological aspects of Eugen Bleuler's conception of schizophrenia in 1911" (PDF). Medicine, Health Care and Philosophy 3 (2): 153–9. doi:10.1023/A:1009919309015. PMID 11079343. Retrieved on 2008-07-03
https://www.medicalpark.com.tr/sizofren/hg-2126#4
https://jag.journalagent.com/kpd/pdfs/KPD_6_50_3_8.pdf
https://abdurrahmanaltindag.com/sizofreni/#:~:text=%C5%9Eizofrenide%20en%20%C3%B6nemli%20sebep%20olarak,bir%20risk%20fakt%C3%B6r%C3%BC%20olarak%20belirlenmi%C5%9Ftir.
Sağlık Haberleri
-
Kompulsif Konuşma Nedir?
-
HEXA geni mutasyonuna bağlı "Tay-Sachs" hastalığı
-
Nosiseptör nedir? Başlıca Nosiseptör Türleri Nelerdir?
-
Kemirgenlerden insanlara bulaşan bir virüs. "Hantavirüs"
-
Afazi Nedir? Belirtileri Nelerdir?
-
Kafein Nedir? Ne İşe Yarar? Kafeinin Faydaları ve Zararları Nelerdir
-
Yürüyen zatürre nedir?
-
Tütün Bitkisi Hakkında Genel Bilgiler, Tütün Türleri ve Sağlık Üzerine Etkileri
-
İçme sularının sağlık açısından önemi ve İçme sularının temizliği
-
Kan Grupları ve Kan Uyuşmazlığı Hakkında Bilgi
-
İnsanlar Suyun Altında Nefesini Nasıl Daha Uzun Süre Tutabiliyor?
-
En İyi Ankara Dermatoloji Kliniği: Uzman Doktorlarla Sağlıklı Ciltler
-
Sivri sineklerin neden olduğu bazı hastalıklar
-
Dang humması nedir? Nasıl bulaşır ?
-
Uyku apnesi nedir?