Sessiz koronavirüs taşıyıcıları hakkında bilimsel çalışmalar
Çin Ulusal Sağlık Komisyonu sözcüsü Mi Feng geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, SARS-CoV-2 test sonucu pozitif saptanan 6764 kişinin takibinde, 1297’sinin ilerleyen günlerde hastalık belirtileri ortaya çıkardığını belirtti, herhangi bir belirti gösterip göstermeyeceklerini görmek için 1023 kişinin de tıbbi izolasyon altında tutulduğunu ve geriye kalan herhangi bir hastalık belirtisi göstermemiş olan 4444 kişinin ise viral etkene yönelik testleri negatifleşince tıbbi gözlemden çıkarıldığını ekledi.
Bu 6764 pozitif vaka, daha önceden doğrulanmış COVID-19 vakaları ile teması olan kişilerde yapılan testlerle saptandı. Bu bağlamda asemptomatik taşıyıcıların sayısının çok daha yüksek olabileceği tahmin edilmekte çünkü ne de olsa belirtileri olmayan kişiler test yaptırmak için başvurmuyor. Bu nedenle de asemptomatik taşıyıcıların oranını gerçeklikle belirlemek neredeyse imkansız bir durum hâline geliyor. Ancak ‘’Diamond Princess’’ isimli yolcu gemisi, bilim insanlarının bu durumu çalışmasına imkan sağlamış olabilir. Şubat ayında, iki haftadan fazla süreyle karantina altına alınan gemide yapılan çalışmalarda istatistiksel modelleme sonuçları, enfekte kişilerin %18’inde hiçbir belirti oluşmadığını öne sürmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta bu gemideki insanların yaş ortalamasının, genele göre yüksek olmasıdır. Yaşlı bireylerde hastalığın daha ağır geçtiği ve belirti gösterme ihtimalinin daha yüksek olduğu göz önüne alındığında, genel toplumdaki asemptomatik taşıyıcıların (hiçbir belirti göstermeyenlerin) %30-40 oranlarında olabileceği düşünülmektedir. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) direktörü Robert Redfield ise geçtiğimiz günlerde bu oranı herhangi bir atıfta bulunmadan %25 olarak dile getirdi.
Yeni tip koronavirüs (SARS-CoV-2), SARS-CoV virüsü ile %80 homoloji (benzerlik) göstermesine rağmen neden oldukları hastalıklarda ciddi farklılıklar mevcut
2003’teki SARS salgınında viral bulaşıcılığın en fazla olduğu zaman (viral yükün solunum yollarında en fazla olduğu zaman), belirtiler ortaya çıktıktan 10 gün sonrasıydı ve erken enfeksiyonda üst solunum yollarındaki viral yük düşüktü. SARS salgınının kontrol altına alınabilmiş olmasının bir nedeni de bu olabilir. New England Journal of Medicine isimli dergide yayımlanan çalışmada, SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu COVID-19’da ise viral yükün, hastalık belirtilerinin başlamasından hemen sonra en yüksek hâlini aldığı raporlandı. Yine bu çalışmada incelen 18 hastadan biri asemptomatikti ve viral yükü diğer 17 kişi ile benzerdi. Yapılan diğer çalışmalar, belirtiler başlamadan önce bulaştırıcılığın başladığını vurguluyor.
Hastalık belirtileri kaybolduktan sonra virüsün yayılımının ne kadar süre ile devam ettiği gizemini korumaktadır
Kapsamlı çalışmalar, büyük hasta grupları üzerinde iyi bir bilimsel metodoloji ile yapılmadıkça da bu sorular cevapsız kalmaya devam edecektir. Bu aşamada herkesin yapabileceği en mantıklı hareket, kendisini yeni tip koronavirüs taşıyıcısı olarak kabul edip, bulaşın önlenmesi için ilgili uzmanlarca önerilen tüm sosyal izolasyon uyarılarını dikkate alarak hem kendini hem de çevresindekileri korumasıdır.
Makale kaynağı: Hüseyin Türkmaya ( Facebook)
Genetik Haberleri
-
Seri Katil Genleri
-
Antik DNA Çalışması, Nil Vadisi’nin Geçmişini Aydınlatıyor
-
DNA, Arkeolojik Tortularda Binlerce Yıl Nasıl Korunur?
-
Ölümden sonra “Zombi Genler” olarak adlandırılan bazı genlerin aktivitelerinde artış gözlemlendi
-
Antik DNA, Bilinen En Eski Aile Soy Ağacını Ortaya Koydu
-
HEPACAM Geni Nedir?
-
Araştırmalar, DNA'mızın sadece %7'sinin modern insanlara özgü olduğunu gösteriyor.
-
Avrupalılarda Son Birkaç Bin Yılda Genetik Evrim Kanıtları
-
Rastgele DNA dizilerinden antibiyotik direnci
-
DNA Çalışmasına Göre, Mamutları İklim Değişikliği Yok Etti
-
Romano-Ward Sendromu
-
Antik DNA, Bilinmeyen Bir Japon Soyunu Ortaya Çıkardı
-
Tümör Baskılayıcı Genler
-
Etrüskler Kimdi? Antik Dna Cevap Veriyor
-
Sığır fetal kemik iliği ve yağ dokusundan elde edilen mezenkimal kök hücrelerin immünomodülatör ve immünojenik özellikleri