Protista Alemi ve Genel Özellikleri
Beslenmelerini fotosentez, absorbsiyon ya da fagositoz ile, çoğalmalarını ise eşeyli ya da eşeysiz üreme ile gerçekleşen protistaların hareketsiz olanları olabildiği gibi, kamçılı, silli ya da yalancı ayaklarla hareket edenleri de bulunmaktadır. Protistaların yaklaşık olarak 60.000 kadar yaşayan ve 60.000 kadar da soyu tükenmiş fosil türü bulunmaktadır.
Protistalar garip ve çok çeşitli bir organizma grubudur. O kadar tuhaflardır ki, bilim adamları onları tanımlamakta ve sınıflandırmakta oldukça çok zorlanmaktadırlarlar. "Hayvan, bitki veya mantar olmayan bütün ökaryotik canlılar protistadır"Ancak günümüzde bu anlayış modern teknikler ve genetik bilimindeki gelişmeler ve en önemlisi Evrimsel Biyoloji'nin güçlü açıklama yetenekleri sayesinde değişmeye başlamıştır. Şu anda Protistalar, genel bir alemden çok, bir canlı tipini belirtmek için kullanılmaktadır. Protistalar, 30-40 arasında farklı şubenin birleşiminden oluşan dev bir alemdir ve bu canlıların tamamı mikroorganizmadır
Sonuç olarak, organizmaları adlandıran, tanımlayan ve sınıflandıran bilim insanları yani taksonomistler, bu uyumsuzlukları gruplamak için özel bir sınıflandırma oluşturmak zorunda kalmışlardır.
Protistalar, yaklaşık 150 yıldır, diğer canlı âlemlerine benzerliklerine göre çeşitli alt gruplara ayrılmaktaydı. Hayvanlara benzeyenlerin protozoa, bitkilere benzeyenlerin alg ve mantarlara benzeyenlerin de cıvık mantar (slime mould) ve su mantarı (water mould) olarak adlandırıldığı ve grupların birbirleriyle sıklıkla örtüştüğü bu ayrım, günümüzde yerini filogenetik sınıflandırmalara bırakmıştır. Ancak, resmî olmayan bu gruplar, protistaların morfoloji ve ekolojisini tanımlamakta oldukça kullanışlıdır.
Protista âlemi kök ayaklılar, kamçılılar, sporlular, silliler, cıvık mantarlar ve algler şeklinde 6 gruba ayrılırlar. Her grup birbirine benzer özellikler bulundursa da çok sayıda farklı özelliklerde taşımaktadırlar.
Bir zamanlar, amipler ve tek hücreli algler gibi basit organizmalar, tek bir taksonomik kategoride birlikte sınıflandırıldı: Protista krallığı. Bununla birlikte, daha iyi genetik bilginin ortaya çıkışı, o zamandan beri farklı protist grupları arasındaki evrimsel ilişkilerin daha net anlaşılmasına yol açtı ve bu sınıflandırma sistemi geçersiz hale getirildi. Protistleri ve onların evrimsel tarihini anlamak bilimsel bir keşif ve tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
Protistlerin sınıflandırılması henüz değişkendir. Yeni sınıflandırmalar, ince yapı, biyokimyasal ve genetik özellikler üzerinden giderek, tek soylu gruplar ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Ancak, bir bütün olarak protistler kısmi soylu bir grup olduğu için, bahsi geçen yeni sınıflandırmalarda âlem taksonu ya bölünmekte ya da hepten bir kenara bırakılmaktadır ve protist grupları ökaryotların ayrı ayrı soyları olarak değerlendirilmektedir. Adl ve arkadaşları (2005) tarafından ortaya konulmuş son şemada, şube, sınıf vb. sınıflandırma basamaklarına yer verilmemektedir.
Genel Özellikler
Tüm canlı organizmalar genel olarak, hücrelerinin görece karmaşıklığı ile ayırt edilen prokaryotlar ve ökaryotlar olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Prokaryotik hücrelerin aksine, ökaryotik hücreler oldukça düzenlidir. Bakteriler ve arkeler prokaryotlardır, diğer tüm canlı organizmalar - protistalar, bitkiler, hayvanlar ve mantarlar - ökaryotlardır.
Algler, amipler, siliatlar (paramecium gibi) dahil olmak üzere birçok farklı organizma genel protist tanımına uyar. Dalhousie Üniversitesi biyoloji bölümünde profesör Alastair Simpson in tanımına göre "En basit tanım, protistaların hayvan, bitki veya mantar olmayan tüm ökaryotik organizmalar olduğudur" . Simpson'a göre protistaların büyük çoğunluğu tek hücrelidir ve bir veya birkaç farklı hücre türünden oluşan koloniler oluşturur. Ayrıca kahverengi algler ve bazı kırmızı algler arasında çok hücreli protista örnekleri bulunmaktadır.
Protistalar, dediğimiz gibi parazitik olarak yaşayabilirler. Örneğin Plasmodium isimli protista, insan kan hücrelerinde parazit olarak yaşayan bir apicompleksan'dır. Bunun açıklamasına az sonra geleceğiz. Bu protista, Anopheles (anofel) cinsi dişi sivrisinek aracılığıyla insanlara taşınmaktadır.
Protistalarda Hücre Yapısı
Tüm ökaryotik hücreler gibi, protistlerin de genetik materyallerini barındıran çekirdek adı verilen karakteristik bir merkezi bölmesi mevcuttur. Ayrıca, hücre içinde tanımlanmış işlevleri yerine getiren, organel adı verilen özel hücresel mekanizmalara sahiptirler. Çeşitli alg türleri gibi fotosentetik protistler plastidleri içermektedir. Bu organeller, fotosentez yeri olarak hizmet eder. Bazı protistaların plastidleri bitkilerinkine benzer. Simpson'a göre, diğer protistler, diyatomlar ve dinoflagellatlarda olduğu gibi renk, fotosentetik pigment repertuvarı ve hatta organeli çevreleyen zarların sayısı bakımından farklılık gösteren plastitlere sahiptir.
Çoğu protistaların, hücrelerini kullanması için enerji üreten organel olan mitokondrileri vardır. Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles tarafından yayınlanan bir kaynağa göre, istisnalar anoksik koşullarda yaşayan veya oksijensiz ortamlarda yaşayan bazı protistalar. Enerji üretimlerinin bir kısmı için hidrojenozom (mitokondrinin büyük ölçüde değiştirilmiş bir versiyonu) adı verilen bir organel kullanırlar. Örneğin insan vajinasını enfekte eden ve trikomoniyaza neden olan cinsel yolla bulaşan Trichomonas vaginalis , hidrojenozomlar içermektedir.
Protistalar ve beslenme özellikleri
Protistalar beslenme olgularını çeşitli şekillerde sağlarlar. Simpson'a göre, protistler fotosentetik veya heterotroflar (organik materyal biçiminde dış yiyecek kaynakları arayan organizmalar) olabilir. Buna karşılık, heterotrofik protistler iki kategoriye ayrılır: fagotroflar ve ozmotroflar. Fagotroflar, çoğu zaman diğer hücreler olmak üzere yiyecekleri çevrelemek ve yutmak için hücre gövdelerini kullanırken, osmotroflar çevredeki ortamdan besinleri emerek alırlar. Simpson, WordsSideKick.com'a verdiği bir demeçte, "Fotosentetik formların oldukça azı aynı zamanda fagotrofiktir" demiştir. "Bu muhtemelen çoğu 'algal' dinoflagellat için doğrudur. Kendi plastidlerine sahiptirler, ancak diğer organizmaları da keyifli bir şekilde yerler." Bu tür organizmalar, beslenme alışkanlıklarının karışık doğasını yansıtan mixotroph olarak adlandırılır.
Protistalar ve üreme şekilleri
Simpson'a göre protistaların büyük bir çoğunluğu aseksüel mekanizmalar yoluyla ürerler.
Protistalar, 5 farklı yolla üreyebilirler:
Amitoz Bölünme (Binary Fission): En ilkel bölünerek çoğalma tiplerinden biridir. Canlının genetik materyali ile sitoplazması hemen hemen aynı anda bölünür. Mitoz veya mayozdaki aşamalar görülmez.
Çoklu Amitoz Bölünme (Multiple Fission): Amitoz Bölünme ile aynı olmakla birlikte, canlı ikiye değil, ikiden fazla hücreye bölünür.
Tomurcuklanma (Budding): Bir hücrenin üzerinde yeni bir hücrenin büyüyerek, bir noktada kopması ve yeni bir hücre halinde yaşamını sürdürmesidir.
Sporla Üreme (Spores): Bu tipte ise ana hücre bazı özel hücreler üreterek onları dışarıya salar. Daha sonra bu yapılar, uygun bir ortamda (pH, nem, sıcaklık, besin miktarı, vb.) gelişerek yeni hücreler üretirler.
Konjugasyon (Conjugation): Yukarıdaki 4 tipten farklı olarak bu, tek eşeyli üreme yöntemidir. Eşeysiz üremede ana canlının kopyaları üretilirken, eşeyli üremenin bir tipi olan konjugasyonda gen aktarımı yapılır ve bu sayede farklı bireylerin özellikleri karışır.
Ayrıca protistalar yaşamlarının bazı kısmında haploid (tek set kromozomlu), bazı kısımlarında ise diploid (çift set kromozomlu) yaşayabilirler. Buna döl almaşı (alternation of generations) denir. Bu duruma bitkilerde değineceğiz.
Protistalar, yukarıda da değindiğimiz gibi pek çok alt gruba ayrılabilirler ve evren içerisinde gerçekten çok geniş bir alana yayılmışlardır.
Protistlerin insan sağlığı için önemi
Protistalar, sıtma, uyku hastalığı , amipli dizanteri ve trikomoniyaz gibi çeşitli insan hastalıklarından sorumludur . İnsanlarda sıtma, yıkıcı bir hastalıktır. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'ne (CDC) göre, dişi Anopheles sivrisinekleri tarafından insanlara bulaşan beş parazit Plasmodium türünden kaynaklanmaktadır . Plasmodium falciparum türü kırmızı kan hücrelerini enfekte eder, hızla çoğalır ve onları yok eder. Enfeksiyon ayrıca kırmızı kan hücrelerinin küçük kan damarlarının duvarlarına yapışmasına neden olabilir. Bu, serebral sıtma adı verilen potansiyel olarak ölümcül bir komplikasyon yaratır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Plasmodium falciparum , insanlar için en yaygın ve ölümcül olanıdır. Son sıtma bilgi formuna göre , 2015 yılında dünyada sıtmaya bağlı tahmini 438.000 ölüm gerçekleşti ve bu ölümlerin çoğu (% 90) Afrika'da meydana geldi. 2000 ile 2015 yılları arasında vakaların oranı küresel olarak % 37, ölüm oranları ise % 60 azaldı. WHO'nun 2030'a kadar en az 35 ülkede sıtmayı ortadan kaldırma hedefi devam etmektedir.
Protistalar ayrıca ekolojik çevrede önemli bir rol oynarlar. Encyclopedia of Life Sciences (eLS) web sitesinde yayınlanan 2009 tarihli bir incelemeye göre , Dünya'daki fotosentezin yaklaşık % 50'si algler tarafından gerçekleştirilmektedir. ACTA Protozoologica dergisinde yayınlanan 2002 tarihli bir incelemeye göre, protistler ayrıştırıcı olarak hareket ediyor ve ekosistemler aracılığıyla besinlerin geri dönüştürülmesine yardımcı oluyor. Ek olarak, açık su, su işleri ve kanalizasyon sistemleri dahil olmak üzere çeşitli su ortamlarındaki protistler, bakteri popülasyonlarını kontrol eder (ACTA Protozoologica, 2002).
Ayrıca, Simpson, "Dünyadaki tüm protistaları yok ederseniz, ekosistem çok hızlı bir şekilde çöker," ifadesini kullanmıştır.
Protista Alemi ve Özellikleri
Kök Ayaklılar (Sarcodina)
Tatlı su, deniz gibi ortamlarda yaşayan bir protist grubudur. Hareketleri tipik olarak psödopod denilen yalancı ayaklarla ya da ayak yapısı olmaksızın sitoplazmanın akışıyla gerçekleşir. Fotosentez yapan türleri yoktur, hepsi heterotroftur. Fagositoz yaparak beslenirler. Hücre çeperleri bulunmaz, tatlı suda yaşayanları kontraktil kofula sahiptir. Eşeysiz üreme bölünme yoluyla gerçekleşir ancak bölünmenin belirli bir yönü yoktur. Silli ve kamçılılara göre az sayıda organel bulunur. En önemlileri Rhizopoda’lardan amipler ve foraminifer’ler ile actinopoda’lardan Radiolaria ve Heliozoa’dır.
Foraminifer’ler: Bu takımdaki tek hücreli canlılar kalkerden oluşan bir kabuk ( dış iskelet) içerir. Radiolaria’ların (ışınlılar) kabuklarında ise silisyum dioksit veya stronsiyum sülfat bulunur. Kabuk deliklidir ve spikül denilen dikensi ya da çubuğumsu yapılar bulunur. Yalancı ayakları ışınsan yapıda olduğundan bu gruplara “ışınlılar” adı verilir. Radiolaria’lar Jura, Tersiyer ve Devoniyen devirlerinde kayaç oluşumunda önemli rol oynamış, radyolarit ve tebeşir adlı kalkerli kayaçları oluşturmuştur. Foraminiferler kabuk ağırlığı nedeniyle dibe çöker ve buradaki tortuların üstünde yaşayan bakteriler, döküntü, kırıntı gibi parçacıklarla beslenirler. Canlı hücre kabuğun içinden dışarı çıkar. Kabuklar çürümeden kalacak kadar dayanıklıdır. Bu nedenle fosilleşerek bugüne dek ulaşabilmişlerdir. Amiplerin bazı türleri insan kalınbağırsaklarında yaşar ve amipli dizanteriye sebep olur.
Kamçılılar (Flagellata)
Kamçılılar boyuna bölünerek eşeysiz çoğalır, bir ya da daha fazla kamçıyla hareket eder. Bazı türleri ototrof beslenirken bazıları çürükçül (saprofit) beslenir. Parazit yaşayan türleri de bulunur. Flagellatların yani kamçılıların çoğunda sitoplazmada kromatofor denilen, klorofilden oluşan yapılar bulunur. Yeşil görünmelerinin sebebi budur. Kromatoforların yakınında pyrenoid’lere de rastlanır. Kromatoforlar sayesinde ototrof beslenen flagellatların bir kısmı organik hazır besin de alabilir. Bu tip beslenmeye “miksotrof” da denir. Katı haldeki besinler hücre içine kamçı dibindeki sitostom yani hücre ağzı ile ya da amipsi bir uzantının besini çevrelemesiyle alınır. Noctiluca, Giardia, Trypanosoma, Leishmania, Euglena gibi tek hücreliler bu gruptadır. Leishmania şark çıbanına sebep olur. Trypanosoma ise uyku hastalığı yapan bir parazittir.
Euglena: Grubun en tanınmış üyesi Euglena’dır. Euglena’lar aşağıdaki özeliklere sahiptir:
- Euglena (öglena olarak okunur) tatlı sularda, yağmur suyu birikintilerinde, gölcüklerde, bataklıklarda yaşayan ve kloroplast bulunduran bir tek hücrelidir.
- Kamçısı sayesinde aktif olarak yer değiştirir.
- Hücre çeperi bulunmaz ancak hücre zarı dışında peliküla ( sert ama esnek bir yapı) denilen bir koruyucu örtü bulunur. Peliküla mikrotübüllerle desteklenen özel bir protein tabakasıdır.
- Hücreye giren suyun fazlası kontraktil kofullarla hücre dışına atılarak uzaklaştırılır. *Fotosentezle kendi besinlerini üretirler.
- Yaşadıkları ortamda sayıları aşırı çoğaldığında suyun rengi yeşile dönebilir.
- Işık stigma denilen kırmızı renkli göz lekeleri sayesinde ( dolaylı olarak) algılanır ve ışığa doğru hareket edilir.
- Fotosentez yapamadıklarında besinleri dış ortamdan hazır alarak heterotrof yaşarlar.
- Fotosentez bakımından bitkisel organizmalarla, aktif hareket bakımından hayvansal organizmalarla benzerlik gösterir.
- Besinler fagositozla alınır ve besin kofulu içinde bulunur.
- Fotosentezle üretilen glikozlar nişasta ya da glikojen şeklinde değil paramellum şeklinde depolanır.
- Kloroplastları bitkilerdeki gibi 2 değil 3 membranla (zarla) çevrilidir.
Renkli (kromatofor bulunduran) kamçılılar dışında renksiz olan kamçılıların da bir kısmında hücrenin ön ucuna yakın bir bölgede kırmızı renkli stigma ya da göz beneği (göz lekesi) bulunur. Stigma ( göz beneği) “heamatochrome” denilen bir çeşit karoten pigmenti içerir.
Trypanosoma: Tanınmış bir başka kamçılı Trypanosoma’dır. Trypanosoma’lar bir kamçı ve dalgalı zar yapısına sahiptirler. Trypanosoma brucei gambiensis adlı türü insanlara bulaşırsa uyku hastalığına sebep olur. Bu tek hücreli kamçılı parazit insanlara kan emen çeçe sineği türleriyle taşınır. Eklem ağrısı, ateş, baş ağrısı yapabilen uyku hastalığı (Afrika tripanosomiazisi) ilerleyen evrelerde merkezi sinir sistemine ulaşarak koordinasyon bozukluklarına, nörolojik bazı bozukluklara ve bütün gün uyuma sebep olur. Tedavisi yapışmazsa sürekli uyuma nedeniyle kilo kaybına ve ölüme yol açar.
Leishmania: Leishmania adlı parazit tatarcık adlı bir sivrisinek türünün dişisiyle hasta kişilerden sağlam kişilere taşınır ve “Şark çıbanı “ adlı bir hastalık oluşturur. Şark çıbanı (Diyarbakır ya da Antep çıbanı olarak da bilinir) adlı hastalık en sık Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde görülür. Kan nakli ya da cinsel ilişki yoluyla da bulaşabilen hastalık öldürücü değildir ancak tedavi edilmediğinde kişilerde oluşan yara izleri ömürleri boyunca kalır.
Giardia: Anaerob tek hücreli kamçılılardır. Birbirinin kopyası durumunda olan iki adet aktif çekirdeğe sahiptirler. Hastalık yapan birçok türü bulunur. Bu türler genellikle içme suları, havuz suları, taşıyıcı evcil ya da yaban hayvanlarının dışkısıyla kirlenmiş toprak ile temas yoluyla bulaşır. Parazit enfekte olan kişilerin ince bağırsaklarına yerleşir. Gaz, şiddetli ishal, karın ağrısı, mide krampı, mide bulantısı, halsizlik, iştahsızlık gibi semptomlara yol açar. Bazı enfeksiyonlar oldukça hafiftir ve tedavi edilmeden düzelir. Daha uzun sürebilen hastalık tabloları da görülebilir. Tedavide antibiyotik kullanılır. Vücudunda parazitle yaşayan, kendisinde hastalık belirtileri olmayan ancak başka kişilere taşıyan bireyler de olabilir. Bu sebeple hijyen büyük önem taşır.
Sporlular (Sporozoa)
Hareketi sağlayan özel yapıları bulunmaz. Grubun tüm üyeleri zorunlu iç parazit olarak yaşar. Sporlular kontraktil koful, besin kofulu ve hücre çeperi bulundurmaz. Besin difüzyonla alınır. Eşeysiz (sporla) veya eşeyli çoğalırlar. Yaşam döngülerinde bu iki çoğalma biçimi birbirini takip eder. Bu durum metagenez ya da döl almaşı olarak bilinir. Plazmodyum, Gregarina ve Eimeria sporlulara verilebilecek örneklerdir.
Plasmodium: Plasmodium malaria adlı türü insanda eşeysiz, anofel cinsi dişi sivrisinekte ise eşeyli ürer. Bu tür insandaki quartana sıtması adlı hastalığının sebebidir. Ateş 72 saatte bir yükselişe geçer. Plasmodium vivax türü tersiyana sıtması yapar. Sıtmanın bu türünde ateşin yükselmesi 48 saatte birdir. Plasmodium falciparum türü ise tropik sıtmaya sebep olur. Bu sıtma türünde insan vücudunun ateşi ortalama olarak gün aşırı yükselir.
Silliler ( Ciliata ya da Ciliophora)
Bu gruba kirpikliler de denir. Protistaların en gelişmiş grubudur. Hücre zarının dışında koruyucu pelikula yapısı ve üzerinde dışa uzanan sil denilen yapılar bulunur. Siller hücrenin hareketini ve canlının besin yakalamasını sağlar. Sillerin aralarında bulunan trikosist adlı iğneler hücrelerin kendini savunmasına yardım eder. Hücrelerinde büyük ve küçük olmak üzere 2 adet çekirdek görülür. Büyük olan çekirdek metabolizma ve eşeysiz üremeyle, küçük olan ise eşeyli üremeyle ilgilidir. Hücre ağzı ve yutak ayrımı göze çarpar. Ayrıca hücre anüsü de denilen boşaltım açıklığına sahiptirler. Beslenmeleri heterotroftur. Sillilerin çoğu tatlı sularda, nemli topraklarda bazı türleri ise denizlerde yaşar. Besinler difüzyon ve pinositoz ile alınır. Stentor, Euplotes, Spirostomum, Balantidium, Vorticella ve Paramesyum gibi tek hücreliler silli yapıya sahiptir.
Paramesyum: Ciliata’ların en bilinen ve gelişmiş üyesi Paramesyum ‘dur. Terliksi hayvan adıyla da bilinen Paramesyum tatlı su ortamlarında yaşar ve hücreye giren suyu boşaltan 2 adet kontraktil koful sahibidir. Hücre çeperi bulundurmayan terliksi hayvan enine bölünerek eşeysiz olarak çoğalır ancak konjugasyon yaparak eşeyli üreme de yapar.
Stentor: Stentor’lar huni ya da trompet görünümlüdür. Yaşama ortamları tatlı sulardır. Dibe ya da herhangi bir substrata bir çeşit sapla tutunur. Yüzerken gövdeleri hızla kasılıp gevşer. Kirpiksi uzantılar genellikle trompetin kenarlarındadır. Makronukleus (büyük çekirdek) sayısı birden fazladır. Bu çekirdekler hücre içinde sitoplazmik köprülerle birbirine bağlı nodüller biçimine görünür. Stentor’lar bakteri ve diğer bazı protozoalarla beslenen omnivor heterotroflardır. Genellikle eşeysiz yolla çoğalırlar.
Cıvık Mantarlar
Hücre çeperleri yoktur ve çok çekirdeklidirler. Tek hücrelidirler ancak koloni oluşturma yeteneğine de sahiptirler. Belirli hücre şekilleri olmayan cıvık mantarlar amipsi hareket eder ve nemli yerlerde bulunan hayvan ve bitki kalıntılarının üzerinde yaşar. Saprofit ve parazit türleri bulunur. Eşeysiz (sporla) ve eşeyli üreme (kamçılı zoosporlarla) yoluyla çoğalırlar. Arcyria, Dictyostelium ve Ceratiomyxella gibi türler cıvık mantarlara örnektir. Saprofit yaşamaları nedeniyle doğada madde döngüsündeki yerleri önemlidir.
Algler
Geneli tek hücreli olan algler koloni oluşturabilir. Algler klorofil içerip ışığı kullandıkları ve fotosentez yaptıkları için bitki benzeri protistalardır. Yeryüzündeki besin ve atmosfer ve sulardaki oksijenin oldukça büyük bir kısmı algler tarafından üretilir.
Bir Hücreli Algler
Monera âlemindeki mavi-yeşil alglerden zarlı bir çekirdek ve organel taşımasıyla ayrılırlar. Kloroplast taşıyan bir hücreli algler ototrof beslenir. Nemli ortamlarda ve sularda yaşayan tek hücreli alglere (su yosunlarına) verilebilecek örnekler Diatom’lar ve Chlamydomonas’lardır.
Diatom’lar: Fitoplankton olarak bilinirler ve silisyumlu bir çeşit dış kabuğa sahiptirler. Tatlı su ve denizlerde sayıları çoktur. Diatomlar diş macunu, tuğla, süzgeç yapımında kullanılan canlılardır.
Dinoflagellatlar: Pyrophyta adlı grupta yer alan dinoflagellatlar ateş rengi alglerdir. Kamçıya benzer 2 adet flagellum ile hareket eder. Çoğu denizlerde, okyanuslarda, birazı da tatlı sularda yaşar. Tek hücreli olsalar da ototrof olduklarından büyük deniz canlılarının besinini oluştururlar. Denizlerde yaşayan çoğu dinoflagellat sölenterelerle ve istiridyelerle birlikte simbiyoz yaşar. Koloni şeklinde de yaşayabilen dinoflagellatların ilginç bir özelliği de genellikle bir rahatsız ya da tehlike sezdiklerinde parlak yeşil-mavi ışık üretmeleridir. Denizlerde yakamoz da denilen ışıltının sebebi olan bu olayın bilimsel adı biyoluminescent’tir. Bünyelerindeki lusiferaz enzimiyle enerji kimyasal bir yolla ışığa dönüştürülür.
Dinoflagellatlarda yeşil renk veren klorofiller kırmızı renkli pigmentlerle maskelenmiş durumdadır. Bu nedenle sayıları çok arttığında suyun rengi kırmızıya dönüşebilir. Renk değişimiyle belirgin olan bu olay “Red Tide” olarak adlandırılır. Red Tide ya da kızıl bölge sırasında sayıları milyonları bulan dinoflagellatlar balıkların gaz değişimi görevi yapan solungaçlarını tıkar ya da bu kadar çok sayıdaki fitoplanktonların çürümesi ile sudaki oksijen azalarak binlerce balık ölür.
Çok Hücreli Algler
Tatlı su ya da denizlerde yaşayan çeşitli türleri bulunur. Klorofile sahip olduklarından fotosentezle besin üretirler. Yaşam döngülerinde eşeysiz ve eşeyli üremenin ard arda birbirini takip eder. Çok hücreli olsalar da bu tip alglerde gerçek anlamda kök, yaprak, gövde, iletim demeti gibi dokular farklılaşmamıştır. Çok hücreli algler gözenek (stoma) taşımaz. Dıştan saran kütiküla tabakası ya yoktur ya da oldukça incedir. Ulotrix, Ulva, Pandorina ve Sargassum gibi algler çok hücreli alglere örnek verilebilir.
Yeşil Algler (Chlorophyta): Bir hücreli yeşil alglerden başka çok hücreli olan üyeleri de bulunur. Büyük çoğunluğu tatlı sularda, birazı denizlerde yaşasa da bu grupta nemli topraklarda ya da kurak ortamlarda yaşayan türler de görülebilir. Yapılarında renk verici pigment olarak klorofil a, klorofil b ve farklı renkler verebilen karotenoidler bulunur. Fotosentez ürününü (glikoz şekeri) nişastaya veya yağlara çevrilerek depolanır. Ulva (deniz marulu) tanınmış ve gıda olarak tüketilen bir yeşil alg türüdür. Deniz marulu Asya ülkelerinde doğal ortamından toplandığı gibi özel olarak üretilerek de besin amaçlı kullanılır. Sığ suları seven, boyu 45 cm’ye genişliği ise 30 cm’ye kadar ulaşabilen deniz marullarının bazı türleri derin okyanuslarda da yaşar.
Kırmızı Algler: (Rhodophyta): Denizdeki alglerin çoğu bu grupta yer alır. Klorofil a’dan başka fikobilin adlı kırmızı pigmentler bulundurur. Bu alglerin gövde kısmı jelatinimsi bir medde ile sarılı durumdadır. Fotosentez ürünü nişastaya benzer bir madde olan “floridean” olarak depolanır. Hareket yetenekleri yoktur. Yaprağa benzeyen tallus adlı farklılaşmalar görülür. Kırmızı algler denizlerde dalgaları keser ve suda yaşayan canlılar için korunaklı bir ortam sağlar. Hücre duvarındaki jelleşen maddelerin ayrıştırılmasıyla gıda katkıları elde edilir. Bu katkılar mayonez, puding, çorba gibi gıdaların üretiminde kıvam artırıcı olarak kullanılır.
Kahverengi Algler (Phaeophyta): Klorofil a, klorofil c ve fukoksantin adlı pigmentler taşıyan esmer renkli deniz algleridir. Boyları 30 m’ye kadar ulaşabilir. Denizde yaşayan çoğu canlıya yaşama, beslenme ve saklanma alanı sağlar. Çoğu denizde yaşar. Soğuk ya da ılıman sular, kayalık sahiller de yaşama ortamı olabilir. Fotosentezle üretilen glikoz “laminarin” adlı bir moleküle çevrilerek depolanır. Vücutlarında belirgin farklılaşma görülse de doku düzeyinde değildir. Hareketli hücrelere sahiptir. Besin değerleri yüksektir. Laminaria adlı bir esmer deniz algi çorba yapımı için kullanılır.
Fotosentez ürünü laminarinden başka yağ hatta manitol ve algin adlı maddeler şeklinde de depolanabilir.
Altın Sarısı Algler (Chrysophyta): Sarı- kahverengi ya da sarı-yeşil renkli olabilirler. Bulundurdukları pigmentler klorofil a, klorofil c ve fukoksantin’dir.
Kaynakça:
https://bilgiustam.com
https://evrimagaci.org/
http://www.biyolojidersnotlari.com
http://www.biyodoc.com
http://www.biyolojidefteri.com/
Tree of Life Web Project
Encyclopedia of Life: What is a Protist?
Kenyon College MicrobeWiki
newsbeezer.com
Genel Biyoloji
-
Protista Alemi ve Genel Özellikleri
-
Hücrelerdeki farklı ve benzer yapılar
-
Ses Nedir ? Ses Nasıl Oluşur?
-
Kültürü Yapılan Fitoplankton Türleri Nelerdir?
-
Apoptoz: Programlı Hücre Ölümü Nedir?
-
Ribozom ve Protein Sentezi
-
Mikrotübüller ve İplikçikler
-
Hücre Zarları
-
Lipid Çift-Katmanın Keşfi
-
Biyoreaktör
-
Telomerler ve İnsan Telomerinin Kristalik Yapısı
-
Hücre Biyolojisinin Tarihsel Gelişimi
-
Hücre biyolojisi nedir ?
-
Biyolojik Çeşitlilik Nedir ?
-
Sinir Sistemi Yapısında Bulunan Hücre Tipleri ve Özellikleri Nelerdir?