Klonlama Riskleri Nelerdir
Yüksek Başarısızlık Oranı
Bilinen ve uygulanan teknoloji ile başarı oranı yüzde 0.1 ile yüzde 3 arasında değişmektedir. Başka bir ifadeyle, 100 denemeden 97 ile 99.9’unun başarısızlıkla sonuçlanacağı anlamına gelmektedir. Bunun nedenleri şöyle sıralanabilir: Transfer edilen çekirdekle, ev sahibi yumurta birbiriyle uyumlu olmayabilir, çekirdek eklenmiş ev sahibi yumurta bölünmeye başlamayabilir veya uygun bir şekilde gelişmeyebilir. Embriyonun ev sahipliği yapan annenin rahmine yerleştirilmesi başarısızlıkla sonuçlanabilir veya hamilelik başarısız bir süreç olabilir.
- Sonraki Gelişme Döneminde Yaşanan Problemler
Klonlanan canlılar doğum anında, doğal olarak doğan cinslerinden vücut olarak çoğunlukla daha büyük olurlar. Araştırmacılar buna Büyük Yavru Sendromu (Large Offspring Syndrome) adını verirler. Bu sendromdan etkilenen klonlar anormal şekilde büyük organlara sahiptirler. Bu da solunum, kan dolaşımı, ve başka problemlere sebep olur. Bu sendrom her zaman olmadığından, araştırmacılar da daha önceden bu sendromun klon da ortaya çıkıp çıkmayacağını öngöremezler. Bunun yanında, bu sendromdan etkilenmeyen bazı klonlar da, böbrek ve beyinde şekil bozukluğu ve kusurlarından ve hasarlı bağışıklık sistemlerinden etkilenmektedirler.
- Anormal Gen İfadesi Seyri
Klonlamada yaşanan zorluklardan bir diğeri de nakledilen çekirdeğin, embriyonik hücreye aitmiş gibi davranması için yeniden programlanmasıdır. Klonun doğru geni doğru zamanda aktif hale getirmesi gerekir. Doğal olarak yaratılmış bir embriyonda, embriyon belirli genleri aktif hale getirmek için programlanmıştır. Embriyon hücreleri daha sonraki aşamalarda farklılaştıkça, hücrelerin kullandıkları programlar da birbirinden farklılaşmaktadır. Örneğin, farklılaşmış her tip hücre için - deri, kan, kemik, veya sinir – çalışan program farklıdır. Klonlamada, nakledilen çekirdek doğal bir embriyonla aynı programa sahip değildir. Çekirdeğin yeniden programlanması araştırmacılar tarafından yapılır, tıpkı yaşlı köpeğe yeni numaraların öğretilmesi gibi. Normal veya normale yakın gelişim için, eksiksiz yeniden programlanmaya gereksinim vardır. Eksik programlama embriyonun anormal gelişimine veya bozulmasına neden olur.
- Telomerik Farklılıklar
Hücreler bölündükçe, kromozomlar kısalaşır. Bunun sebebi de, telomer adı verilen kromozmoların ucundaki DNA dizileri, DNA’nın her kopyalanmasında boy olarak kısalırlar. Bir canlı yaşlandıkça telomerleri kısalır, çünkü hücreleri pek çok kere bölünmüştür. Bu da yaşlanmanın doğal bir yansımasıdır. Bu durum da, yaşlı çekirdek klonlanmada nakledildiğinde ne olur sorusunu doğurur. Kısalmış telomerler canlının gelişme sürecini veya ömrünü etkileyecek midir? Araştırmacılar, klonlanan canlıların telomerlerine baktıklarında kesin bir cevap bulamamışlardır. Klonlanan sığır ve fare kromozomları normalden daha uzun telomerlere sahiptiler. Klonlanan bu canlılar daha genç özellikler gösterdiler ve normalden daha uzun ömür yaşadılar. Bunun yanında, Dolly’nin kromozomları normalden daha kısaydı. Bundan dolayı Dolly’nin hücreleri normal koyundan daha hızlı yaşlandı. Araştırmacılar, klonlanan canlıların telomer uzunluklarının neden farklılık gösterdiği sorusunun yanıtını henüz bilmiyorlar.
Kök Hücre Araştırmaları
Klonlama teknolojisinin tedavi amaçlı uygulaması olan kök hücre teknolojisi günümüzün en aktif araştırma alanlarından biridir. Farklı hücre tiplerine dönüşebilme potansiyeline ve kendisini yenileyebilme gücüne sahip olan hücrelere "kök hücre" denir. Kendisini yenileme gücüne sahip olan kök hücreler, bir bakıma diğer hücre türleri için tükenmez bir kaynak görevi üstlenmektedirler. Bu özellikleri bakımından kök hücreler kanser, sinir sistemi hastalıkları (Alzheimer) ve hasarları, metabolik hastalıklar (diyabet), organ yetmezlikleri, romatizmal hastalıklar, kalp hastalıkları, kemik hastalıkları ve daha birçok alanda kullanıma sahiptirler. Günümüzde bu hastalıkların bazılarının tedavisinde organ veya doku nakilleri yapılmaktadır. Ancak, organ veya doku nakli gerektiren hastaların çokluğu, uygun organ ve dokunun her zaman bulunamaması gibi sorunlarla sürekli karşılaşılmaktadır. Bilim ve teknolojideki son gelişmeler doğrultusunda kök hücrelerin bu alanda kullanılması gündeme gelmiştir.
İlk olarak 1998 yılında insan embriyosundan kök hücre elde edilip kültürlerde çoğaltılmasından sonra kök hücre araştırmaları hız kazandı. Değişik hücre türlerine dönüşebilme potansiyeli olan kök hücreleri, kontrol edilebildikleri taktirde laboratuar ortamında istenilen hücre türüne dönüştürülebiliyorlar. Böylece vücutta eskiyen, hastalanan veya ölen hücrelerin veya organların yerini doldurmak üzere laboratuarda kök hücrelerinden yeni hücreler, hatta yeni bir organ elde edilebilir. Ancak bunu başarabilmek için hücrenin genetik şifresini ve kontrol mekanizmalarını çok iyi bilmek gerekiyor.
Kök Hücre Tedavisinin Kullanımı
Çeşitli hastalıklarda kök hücre tedavinin kullanımına ilişkin çalışmalar devam etmektedir.
Kanser hastalıklarında :
Günümüzde genel olarak yapılan uygulamalar kemik iliği ve kordon kanından elde edilen kök hücre nakilleridir. Bu uygulamalar ışın tedavisi ve yoğun kemoterapi sonrasında hasar gören kan hücrelerinin yerine konulmasını sağlamak amacıyla yapılırlar.
Tüp Bebek:
Kısırlık tedavisinde kök hücre kullanımı iki açıdan önem taşımaktadır. Bunlardan ilki, yetişkin kök hücrelerden gamet dediğimiz yumurta ve sperm hücrelerinin elde edilmesidir, İkincisi ise endometrium denilen rahim içerisindeki, bebeğin yerleştiği tabakanın onarılması veya desteklenmesidir. Bu şekilde, yaşlanma veya erken menopoz nedeniyle yeterli veya hiç yumurta edilemeyen kadınların kendi yumurtaları ile gebe kalmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Erkeklerde de sperm elde edilemeyen olgularda erkeğin kendi vücut hücresini kullanarak aynı genetik yapıyı taşıyan spermlerin elde edilmesidir. Kök hücre ile ilgili bu çalışmalarla birlikte kimi toplumlarda etik tartışmalara yol açabilen yumurta veya sperm bağışı gibi, başkasından gamet hücresi alarak gebelik elde etme gibi yöntemlerin de tamamen ortadan kalkmasa da sona ermesi beklenebilir.
Tip I olarak adlandırılan diyabet hastalığında vücut insulin üretemez. Gelişen teknoloji ile birlikte Tip I diyabet hastalarında vücutta hasar gömüş olan insulin üreten hücreleri yerine koymak amacıyla yeni tedavi biçimleri gündeme gelmiştir. Bu tedavi biçimleri genel olarak
Bilinen ve uygulanan teknoloji ile başarı oranı yüzde 0.1 ile yüzde 3 arasında değişmektedir. Başka bir ifadeyle, 100 denemeden 97 ile 99.9’unun başarısızlıkla sonuçlanacağı anlamına gelmektedir. Bunun nedenleri şöyle sıralanabilir: Transfer edilen çekirdekle, ev sahibi yumurta birbiriyle uyumlu olmayabilir, çekirdek eklenmiş ev sahibi yumurta bölünmeye başlamayabilir veya uygun bir şekilde gelişmeyebilir. Embriyonun ev sahipliği yapan annenin rahmine yerleştirilmesi başarısızlıkla sonuçlanabilir veya hamilelik başarısız bir süreç olabilir.
- Sonraki Gelişme Döneminde Yaşanan Problemler
Klonlanan canlılar doğum anında, doğal olarak doğan cinslerinden vücut olarak çoğunlukla daha büyük olurlar. Araştırmacılar buna Büyük Yavru Sendromu (Large Offspring Syndrome) adını verirler. Bu sendromdan etkilenen klonlar anormal şekilde büyük organlara sahiptirler. Bu da solunum, kan dolaşımı, ve başka problemlere sebep olur. Bu sendrom her zaman olmadığından, araştırmacılar da daha önceden bu sendromun klon da ortaya çıkıp çıkmayacağını öngöremezler. Bunun yanında, bu sendromdan etkilenmeyen bazı klonlar da, böbrek ve beyinde şekil bozukluğu ve kusurlarından ve hasarlı bağışıklık sistemlerinden etkilenmektedirler.
- Anormal Gen İfadesi Seyri
Klonlamada yaşanan zorluklardan bir diğeri de nakledilen çekirdeğin, embriyonik hücreye aitmiş gibi davranması için yeniden programlanmasıdır. Klonun doğru geni doğru zamanda aktif hale getirmesi gerekir. Doğal olarak yaratılmış bir embriyonda, embriyon belirli genleri aktif hale getirmek için programlanmıştır. Embriyon hücreleri daha sonraki aşamalarda farklılaştıkça, hücrelerin kullandıkları programlar da birbirinden farklılaşmaktadır. Örneğin, farklılaşmış her tip hücre için - deri, kan, kemik, veya sinir – çalışan program farklıdır. Klonlamada, nakledilen çekirdek doğal bir embriyonla aynı programa sahip değildir. Çekirdeğin yeniden programlanması araştırmacılar tarafından yapılır, tıpkı yaşlı köpeğe yeni numaraların öğretilmesi gibi. Normal veya normale yakın gelişim için, eksiksiz yeniden programlanmaya gereksinim vardır. Eksik programlama embriyonun anormal gelişimine veya bozulmasına neden olur.
- Telomerik Farklılıklar
Hücreler bölündükçe, kromozomlar kısalaşır. Bunun sebebi de, telomer adı verilen kromozmoların ucundaki DNA dizileri, DNA’nın her kopyalanmasında boy olarak kısalırlar. Bir canlı yaşlandıkça telomerleri kısalır, çünkü hücreleri pek çok kere bölünmüştür. Bu da yaşlanmanın doğal bir yansımasıdır. Bu durum da, yaşlı çekirdek klonlanmada nakledildiğinde ne olur sorusunu doğurur. Kısalmış telomerler canlının gelişme sürecini veya ömrünü etkileyecek midir? Araştırmacılar, klonlanan canlıların telomerlerine baktıklarında kesin bir cevap bulamamışlardır. Klonlanan sığır ve fare kromozomları normalden daha uzun telomerlere sahiptiler. Klonlanan bu canlılar daha genç özellikler gösterdiler ve normalden daha uzun ömür yaşadılar. Bunun yanında, Dolly’nin kromozomları normalden daha kısaydı. Bundan dolayı Dolly’nin hücreleri normal koyundan daha hızlı yaşlandı. Araştırmacılar, klonlanan canlıların telomer uzunluklarının neden farklılık gösterdiği sorusunun yanıtını henüz bilmiyorlar.
Kök Hücre Araştırmaları
Klonlama teknolojisinin tedavi amaçlı uygulaması olan kök hücre teknolojisi günümüzün en aktif araştırma alanlarından biridir. Farklı hücre tiplerine dönüşebilme potansiyeline ve kendisini yenileyebilme gücüne sahip olan hücrelere "kök hücre" denir. Kendisini yenileme gücüne sahip olan kök hücreler, bir bakıma diğer hücre türleri için tükenmez bir kaynak görevi üstlenmektedirler. Bu özellikleri bakımından kök hücreler kanser, sinir sistemi hastalıkları (Alzheimer) ve hasarları, metabolik hastalıklar (diyabet), organ yetmezlikleri, romatizmal hastalıklar, kalp hastalıkları, kemik hastalıkları ve daha birçok alanda kullanıma sahiptirler. Günümüzde bu hastalıkların bazılarının tedavisinde organ veya doku nakilleri yapılmaktadır. Ancak, organ veya doku nakli gerektiren hastaların çokluğu, uygun organ ve dokunun her zaman bulunamaması gibi sorunlarla sürekli karşılaşılmaktadır. Bilim ve teknolojideki son gelişmeler doğrultusunda kök hücrelerin bu alanda kullanılması gündeme gelmiştir.
İlk olarak 1998 yılında insan embriyosundan kök hücre elde edilip kültürlerde çoğaltılmasından sonra kök hücre araştırmaları hız kazandı. Değişik hücre türlerine dönüşebilme potansiyeli olan kök hücreleri, kontrol edilebildikleri taktirde laboratuar ortamında istenilen hücre türüne dönüştürülebiliyorlar. Böylece vücutta eskiyen, hastalanan veya ölen hücrelerin veya organların yerini doldurmak üzere laboratuarda kök hücrelerinden yeni hücreler, hatta yeni bir organ elde edilebilir. Ancak bunu başarabilmek için hücrenin genetik şifresini ve kontrol mekanizmalarını çok iyi bilmek gerekiyor.
Kök Hücre Tedavisinin Kullanımı
Çeşitli hastalıklarda kök hücre tedavinin kullanımına ilişkin çalışmalar devam etmektedir.
Kanser hastalıklarında :
Günümüzde genel olarak yapılan uygulamalar kemik iliği ve kordon kanından elde edilen kök hücre nakilleridir. Bu uygulamalar ışın tedavisi ve yoğun kemoterapi sonrasında hasar gören kan hücrelerinin yerine konulmasını sağlamak amacıyla yapılırlar.
Tüp Bebek:
Kısırlık tedavisinde kök hücre kullanımı iki açıdan önem taşımaktadır. Bunlardan ilki, yetişkin kök hücrelerden gamet dediğimiz yumurta ve sperm hücrelerinin elde edilmesidir, İkincisi ise endometrium denilen rahim içerisindeki, bebeğin yerleştiği tabakanın onarılması veya desteklenmesidir. Bu şekilde, yaşlanma veya erken menopoz nedeniyle yeterli veya hiç yumurta edilemeyen kadınların kendi yumurtaları ile gebe kalmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Erkeklerde de sperm elde edilemeyen olgularda erkeğin kendi vücut hücresini kullanarak aynı genetik yapıyı taşıyan spermlerin elde edilmesidir. Kök hücre ile ilgili bu çalışmalarla birlikte kimi toplumlarda etik tartışmalara yol açabilen yumurta veya sperm bağışı gibi, başkasından gamet hücresi alarak gebelik elde etme gibi yöntemlerin de tamamen ortadan kalkmasa da sona ermesi beklenebilir.
Tip I olarak adlandırılan diyabet hastalığında vücut insulin üretemez. Gelişen teknoloji ile birlikte Tip I diyabet hastalarında vücutta hasar gömüş olan insulin üreten hücreleri yerine koymak amacıyla yeni tedavi biçimleri gündeme gelmiştir. Bu tedavi biçimleri genel olarak
1) insulin üreten yetişkin adacık hücrelerinin hastalara doğrudan nakli veya
2) kök hücre tedavileridir.
Genetik
-
İnsanlarda Kaç Kromozom Vardır?
-
Sık görülen mikrodelesyon sendromları nelerdir?
-
Bilim insanları kromozomları nasıl inceler?
-
Arkea'da Kromozomlar ve DNA Replikasyonu
-
DNA Onarım Mekanizmaları Nelerdir?
-
DNA hasarına neden olan etkenler nelerdir?
-
XYY Süper Erkek Sendromu - JACOB’S, Sendromu
-
Bitki doku kültürü çalışmaları ile haploid bitkiler elde edilebilir
-
Gram pozitif bakterilerden genomik DNA izolasyon protokolü
-
E. coli bakterisinden genomik DNA izolasyon protokolü
-
DNA’nın Keşfi
-
İnsan Genom Projesi Nedir ? Amaçları Nelerdir ?
-
Genomik mikrodizilimlerle ikilenme teşhisi yöntemi
-
Gen duplikasyonu ve amplifikasyonu nedir?
-
DNA ile RNA Arasndaki Farklar ve Benzerlikler Nelerdir