İklim değişikliği, istilacı yabancı türler ve asidifikasyonun üçlü etkisi
Balıkçılar, sağlıklı deniz ekosistemlerine oldukça bağımlıdır, ancak iklim değişikliği işlerin yürüyüşünü tamamen değiştirdi.
İstanbul Üniversitesi'nden Nuran Ünsal göç modellerindeki değişikliklere ve balık stokları üzerindeki etkilerine dikkat çekiyor. Yüksek ekonomik değere sahip palamut, lüfer ve uskumru gibi göç eden balık türleri sonbahar aylarında güneye, Akdeniz'e doğru ve ilkbahar aylarında beslenmek üzere kuzeye, Karadeniz'e doğru göç ederler. Ancak, her geçen yıl daha az sayıda balık Boğazlar üzerinden göç etmektedir.
‘Gerekli akımlar için hayati öneme sahip olan su sıcaklığındaki ve mevsimsel rüzgarlardaki değişiklikler bu balıkların göç modellerini bozmuştur.’, Profesör Ünsal, ‘bu türler doğru su sıcaklığı, yem miktarı ve yeterli beslenme süresi gibi çok spesifik şartlara ihtiyaç duyarlar.
‘Yirmi yıl önce Eylül ayında güneye göç ediyorlardı. Karadeniz'de su sıcaklığının ısınmasıyla birlikte, balıkların artık Ekim ayının ortasına veya Kasım ayının başına kadar güneye göç etmesine gerek kalmamıştır. Bu da balıkların Akdeniz'de daha kısa bir süre kalmasına ve neticesinde kuzeye döndüklerinde sayı ve hacim olarak daha küçük olmalarına neden olmaktadır.’
Sıcak sulardaki balıklar yüksek bir tehdit altındalar: adaptasyon geçirdikçe, metabolizmaları hızlanıyor. Daha hızlı ve çoğu zaman daha küçük yetişkin boyutuna kadar büyüyorlar ve yüksek metabolizmalarını desteklemek üzere daha fazla yeme ve daha fazla oksijene ihtiyaç duyuyorlar. Aynı zamanda, su sıcaklığı yükseldikçe, suyun içeriğindeki oksijen miktarı da azalmaktadır. Birçok balık ‘oksijen sıkışması’ olarak adlandırılan tehlikeyle karşı karşıyadır: ihtiyaçları artarken, kaynakları azalmaktadır.
İklim değişikliği ayrıca deniz suyunun tuzluluk oranını ve asitliğini ve katman oluşturma şekillerini de değiştirmektedir. Bu değişikliklerin etkileri oldukça yıkıcı olabilir. Mercan kayalıklarının yıkılması, istilacı türlerin ve hastalıkların yayılması, piramidin en üstündeki türlerin yok olması ve nihayetinde deniz besin zincirinin tüm yapısının değişmesi bu ciddi etkilerden bazılarıdır.
İstilacı türler
1980'li yılların sonuna doğru, Karadeniz'deki hamsi stokları birçok faktöre dayalı olarak azalmıştır. Bu faktörler arasında aşırı avlanma, besin artışı (özellikle Tuna Nehri kaynaklı), iklim değişikliği nedeniyle su sıcaklıklarının yükselmesi ve bölgeyi orijinal olarak kuzey batı Atlantik'ten gelen yeni bir türün, bir taraklı denizanası olan Mnemiopsis leidyi'nin istila etmesi sayılabilir.
Mnemiopsis leidyi, büyük olasılıkla Karadeniz'den geçen kargo gemilerinden boşaltılan balast sularından, balık lavralarından ve organizmalardan beslenmektedir, böylece hamsi sürüleri için yeterli besin kalmamaktadır. 1990'lı yıllarda, kuzey batı Atlantik menşeli başka bir taraklı denizanası türü olan Beroe ovata görülmüş ve Karadeniz ekosistemine yanlışlıkla gelen bir tür olan Mnemiopsis leidyi türünü yok etmeye başlamıştır. Mnemiopsis leidyi açısından bu baskın türün ortaya çıkması, 1991 yılından 1993 yılına kadar su sıcaklıklarının düşmesi, besin akımlarının azalması ve yaşanan çöküş nedeniyle balıkçılık faaliyetlerinin azalması hamsi stokları üzerindeki baskıları bir miktar azaltmıştır. Bu nedenle, Karadeniz ekosistemi bazı iyileşme belirtileri göstermektedir.
Benzer bir ekosistem kayması da Baltık Denizi'nde gözlenmiştir. Aşırı avlanma ve iklim değişikliği, ringa balığı ile çaçabalığı arasında dominant türü değiştirerek, Baltık balık topluluğunu etkilemiştir.
Bilinçli olarak veya kazara ortaya çıkmasından bağımsız olarak, istilacı yabancı türler insanlara, ekosistemlere ve yerli bitki ve hayvan türlerine zarar verebilir. İstilacı türlerin yol açtığı problemlerin iklim değişikliği, ticaret hacminin artması ve turizm sektörünün yükselmesi nedeniyle önümüzdeki yüzyılda daha da kötüleşmesi beklenmektedir.
Mavi karbon: asit testi
Dünyadaki okyanuslar devasa ‘mavi’ karbon havuzları (veya karbondioksit depoları) olarak kabul edilmektedir. Aslında, okyanuslar karadaki ormanların açık ara önünde gezegenimizdeki en büyük karbon deposudur. Bu doğal havuzlar bin yıllarca işlevlerini etkin şekilde yerine getirmiş, sera gazları nedeniyle meydana gelen ani iklim değişikliklerine karşı gezegenimiz için bir tampon görevi üstlenmiştir. Ancak günümüzde, atmosferdeki karbon dioksit miktarı karasal alanların ve okyanusların absorbe edebileceğinden çok daha hızlı bir şekilde artmaktadır.
Atmosferden karbon dioksit alımının artması, okyanusların ortalama asitlik değerini artırmıştır. 2100 yılına kadar okyanuslar büyük ihtimalle son 20 milyon yıl içerisinde olmadıkları kadar asidik olacaklardır. Asidifikasyon, birçok deniz organizmasının kabuklarını ve iskelet malzemelerini oluşturmak için ihtiyaç duyduğu kalsiyum karbonatın iki çeşidi olan aragonit ve kalsit yapımı için gerekli olan karbonat iyonu miktarının azalmasına neden olmaktadır.
Avrupalı araştırmacılar, deniz besin zincirinin başlangıcından itibaren mikroskobik organizmaların kabuklarında ve iskeletlerinde değişiklikler gözlemlemeye başlamıştır. Düşen kalsifikasyonun oranının, bu organizmaların ve dolayısıyla bu organizmalar ile beslenen daha kalabalık türlerin yaşam kabiliyetlerini kısa vadede olumsuz yönde etkilemesi muhtemeldir.
Özellikle mercanlar, bizim mercan kayalıkları olarak gördüğümüz yapıyı meydana getiren iskeletlerini oluşturmak için kalsifikasyon mekanizmasını kullandıklarından risk altındadır. Mercan adaları ayrıca iki milyona yakın deniz türüne ev sahipliği yapmakta ve dünya genelindeki gelişmekte olan ülkelerde gerçekleştirilen balıkçılık faaliyetlerinin dörtte birinin kaynağını oluşturmaktadır. Asidifikasyonun sonuçları, deniz organizmalarının kalsifikasyonu üzerindeki doğrudan etkilerden daha fazlasıdır. Suyun asitliğinin artması, kalamar gibi solungaçlı türler üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir (11). Okyanus asidifikasyonunun sonuçlarının tamamı henüz belirlenememiştir, ancak her yıl bu ‘mavi karbon havuzlarının’ yaklaşık yüzde yedisinin kaybolduğu tahmin edilmektedir. Bu değer 50 yıl önceki kayıp oranının yedi katına eşittir.
Kara ormanları gibi, deniz ekosistemlerinin de iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir görevi vardır. Her iki ekosistemin de kaybedilmesinin yıkıcı sonuçlara yol açacağı kesindir, ancak okyanus yüzeyi altındaki yaşamın ne hızda değişebileceği henüz tam olarak belirlenememiştir.
www.eea.europa.eu/tr/articles/denizler
Ekoloji
-
Ekosistem hizmetleri
-
Biyoremediasyon Nedir ? Biyoremediasyon Teknikleri Nelerdir ?
-
Enerji Bağımsızlığı Nedir ?
-
İklim Araştırmaları
-
Sera Etkisi - Atmosferdeki karbondioksitin sera gazı etkisindeki yeri nedir?
-
CO2 Salımları
-
İklim Bilimi - İklimi Nasıl Değiştiriyoruz
-
Ağır Metallerin Sağlık Üzerine Etkileri
-
Küresel Isınmanın Sonuçları
-
Asit Yağmurlarının Çevre Üzerine Etkileri
-
Tür Çeşitliliğinin Korunması
-
Biyolojik Mücadele Kavramı
-
Atık Suların Kullanım Alanları
-
Sera gazı ile küresel ısınma arasında nasıl bir ilişki vardır? Kaynak: Sera gazı ile küresel ısınma arasında nasıl bir ilişki vardır?
-
Canlı Türlerinin Yok Olmasının Doğal Dengeye Etkisi