Böbrek Üstü Bezlerinin Fonksiyonları
Korteks ve medulla fonksiyonel yönden belirgin bir şekilde birbirlerinden farklıdır. Korteks hayatın devamı için esasidir. Tüberkülosise bağlı olarak kortikal dejenerasyon (Addison hastalığı) veya korteksin çıkarılması halinde kortikal öz verilemez ise ölümle sonuçlanır. İnsanda korteks çeşitli esasi fonksiyonların devamı için şarttır. Korteks vücutta su ve elekrolit dengesini sağlar. Korteks yıkımını takiben vücutta plazma konsantrasyonu, aşırı sodyum atılımı ve hücreler arası sıvının hücrelere geçişi görülür. Korteks aynı zamanda karbonhidrat dengesini de sağlar. Kontrol bozulduğunda karaciğer ve kas hücrelerindeki glikojen deposu tükenir ve neticede hipoglisemi meydana gelir. Korteksin diğer bir fonksiyonu da hücrelerarası maddeleri idame ettirmektir.
Korteksten kırkın üzerinde steroid bileşikleri izole edilmiştir, bunlardan en az yedisinin fizyolojik olarak aktif olduğu gösterilmiştir. Genel olarak steroidler aktivasyon tiplerine göre 3 kategoride incelenirler:
1-Mineralokortikoidler (Aldosteron ve Deoksikortikosteron): Elektrolit ve su dengesini kontrol ederler.
2-Glukokortikoidler (Hidrokortizon (Kortizol) ve Kortikosteron): Karbonhidrat metabolizmasını ayarlar ve bağ dokusu üzerinde etki ederler.
3-Gonodokortikoidler (asıl olarak Dehidroepiandrosteron ve androstenedion (Progesteron, Östrojen): Normalde çok az fizyolojik öneme sahiptir. Kortekste meydana gelen bazı tümörler maskulin ve feminin etkilere sahiptir.
Mineralokortikoidler; aldosteron ve deoksikortikosteron zona glomeruloza hücreleri tarafından salgılanır. Aldosteron en önemli mineralokortikoiddir ve böbreğin distal tübüllerinden sodyumun reabsorbsiyonunu ve potasyumun atılımını artırır. Tükrük bezleri, ter bezleri ve intestinal mukozanın salgılarında sodyum emilimini stimule eder. Aldosteron sekresyonu plazmadaki sodyum ve potasyum düzeyleri ile kan basıncındaki değişikliklere duyarlı olan renin-anjiotensin sistemi tarafından kontrol edilir.
Adrenokortikotropik hormon (ACTH) aldosteron sekresyonu üzerine ya çok az etkiye sahiptir ya da etkisizdir.
Glukokortikoidler; korteksten salınırlar ve kromaffin hücrelerde norepinefrinin epinefrine dönüşmesini indüklerler. Glukokortikoidlerin en önemli üyesi olan kortizol veya hidrokortizon zona fasikülata ve muhtemelen zona retikülaris tarafından salgılanır. Glukokortikoidler kateşolaminlerle birlikte vücudu savaş ya da kaç (fight or flight) durumuna hazırlar. Glukokortikoidler karaciğerde glukoz oluşumunu artırır ve glukozun glikojen olarak depolanmasını sağlar. Ayrıca kanda glukoz ve aminoasit düzeylerinin artmasına sebep olur. Bu kortikosteroidler bağ dokusunu da etkileyerek immün ve inflamatuar cevapları supresse ederler. Lenfositlerin tahrip edilmesine sebep olurlar, lenfoid dokuda mitozu inhibe ederler ve akciğerler ve dalakta eosinofillerin tutunmasını hızlandırırlar. Yağ dokuda lipidleri gliserol ve yağ asitlerine yıkarlar. Diğer dokularda yağ doku oksidasyonunu sağlamak için glukoz oranını azaltırlar. Zona fasikülata ve zona retikülarisin salgı aktivitesi, adenohipofizden salgılanan ACTH tarafından düzenlenir. ACTH steroid sentez ve salınımını stimüle eder, suprarenal korteksin büyümesini ve kortekste kan akımının artışını sağlar. Ayrıca yara iyileşmesinde immun ve inflamatuar cevabı baskılarlar. Kortizolün sentetik formu olan hydrokortizon alerji ve inflamasyon tedavisinde kullanılmaktadır.
Gonadokortikoidler; gonadokortikoidler veya seks steroidleri dişi seks hormonları olan östrojen ve progesteron ile çok sayıda androjenik hormonları içerir. Bu hormonlar primer olarak zona retikülariste üretilirler. Bu hormonların üretilen miktarları normalde o kadar küçüktür ki fizyolojik bir önemleri bulunmaz, bununla birlikte bazı korteks tümörlerinde bu steroidler fazla miktarda üretildiğinden maskulin veya feminin etkiler ortaya çıkabilir. Adrenogenital sendromda korteksin en iç tabakası hipertrofik hal alarak dolaşımdaki andojenlerin düzeyinin artmasına sebep olabilir. Bu durum erken puberteye ve hirşutizme sebep olabilir.
Doğumdan sonra insan suprarenal korteksinde belirgin değişiklikler görülür. Doğumdan sonra iki hafta içinde korteksin ilk mezodermal göçle oluşan iç ya da sınır tabakasının (fötal korteks-fötal zon) çoğu kaybolur, kromaffin hücreler medullada toplanır, geriye yalnızca subkapsüler (daimi) korteks kalır. Subkapsüler korteks zona glomeruloza ve zona fasikülatadan oluşmuştur. Zona retikülaris 3. yıl sonunda tamamen gelişir. Fötal korteksin hormonlara bağlı olduğu düşünülür. Fötal adrenal bez de CRH-ACTH sisteminin kontrolü altındadır. Plasenta ile steroid salgılanması konusunda etkileşim içindedir ve bu yüzden fötal adrenal bez fötal-plasental ünitin bir parçasıdır. Adrenal bez gelişimdeki bir sorun konjenital adrenal hiperplaziye neden olur.
Suprarenal medulla yaşam için esasi değildir. Kateşolaminler (catecholamines) olan epinefrin (adrenalin) ve norepinefrin (noradrenalin) kromaffin hücrelerden sentez edilir. Medulladaki sempatik gangliyon hücrelerinin stimulasyonuyla salınırlar. Bunların sitoplazmik granüllerdeki varlığı kromaffin reaksiyonu ile gösterilebilir. Bir hücre içerisindeki kromaffin granüllerinin miktarı o hücrenin salgı durumunu belirten bir indeks olabilir. Epinefrin ve norepinefrin kimyasal yönden birbirleri ile sıkı ilişki gösterirler. Her ne kadar her ikisi farklı etkilere sahip iseler de norepinefrin epinefrin prekürsörü olabilir. Epinefrinin metabolizma, artan oksijen kulanımı ve glukozun karaciğer glikojen depolarından uzaklaştırılması üzerine belirgin etkileri vardır. Epinefrin kan dolaşımını hızlandırır ve vücudu acil durumlara hazırlar. Norepinefrinin genel metabolizma üzerinde etkisi çok azdır. Norepinefrinin esas fonksiyonu kan basıncını devam ettirmek üzere adrenerjik sinir impluslarının kalp ve kan damarları üzerindeki etkilerinde aracı bir madde ya da mediatör olarak rol oynamasıdır. Epinefrinin diğer bir ek görevi de anterior hipofizin sekresyon aktivitesi üzerine olan etkisidir; ACTH salgısının artmasına neden olur.
Kan Damarları ve Sinirleri
Suprarenal bezler damar yönünden oldukça zengindir. Superior, middle ve inferior suprarenal arterlerden kan alır. Her beze giden arterlerin sayısı farklıdır ve inferior phrenic arter, renal arter ve aortadan köken alırlar. Arterler beze ulaştığında sayısız miktardaki arteriollere dallanır, organ kapsülünü delerek içeri girer ve kapsüler kapillerler subkapsüler pleksusu yapar. Kısa kortikal arterler kortikal sinüzoidal kapillerlere kan taşırlar. Sinüzoidal kapillerler pencereli endotelle döşelidir. Kortikal kapillerler jukstamedullar kavşakta toplayıca venlere drene olurlar. Toplayıcı venler sonunda birleşerek medullar veni oluştururlar. Uzun kortikal arterioller ise direkt olarak trabeküla bağ dokusundan medullar arterioller olarak medullaya giderler ve kapiller pleksüslere açılırlar, medullar kapiller sinusoidleri kanlandırırlar. Bu pleksuslar medullar hücreleri çevrelerler. Böylece medulla hem kortikal sinüzoidal kapillerlerden venöz kan hem de medullar arteriollerden arterial kan alır. Kortikal ve medullar sinusoidlerden çıkan venüller küçük adenomedullar toplayıcı venlere drene olurlar. Adenomedullar toplayıcı venler de sağ tarafta inferior vena cavaya, sol tarafta sol renal vene direkt drene olan daha geniş merkezi adrenomedullar venlere bağlanırlar.
Kortekste venöz sistem bulunmaz. Lenfatik damarlar yalnızca kapsül içinde trabekülalarda ve büyük venleri çevreleyen bağ dokusunda görülür.
Splanik sinirden köken alan çok sayıda myelinsiz sinir lifleri küçük bandlar halinde kapsüle girer. Birkaç lif kortekste sonlanır, burada kan damarları ile ilişkilidirler. Liflerin çoğu ise trabekülaları takip ederek medullaya gider ve medullar hücrelerle ilişkili preganglionik lifler şeklinde sonlanır. Her bir hücrenin innerve edildiği söylenmektedir. Splanik sinirin uyarılması epinefrinin fazla miktarda serbest bırakılmasına yol açar, buna karşılık görev yapmaması medullar hücrelerin salgılama aktivitesini inhibe eder.
Histoloji
-
Endosülfan ve okratoksin-A’nın birlikte sıçanlarda toksisitesi: histopatolojik değişiklikleri
-
Histoloji Pdf Ders Notları
-
DEKALSİFİYE EDİLMEMİŞ KESİTLERİN HAZIRLANIŞI
-
DEKALSİFİKASYONU TEST ETMEK
-
KELATLAMA AJANLARI
-
ELEKTROLİTİK DEKALSİFİKASYON
-
ASİT DEKALSİFİKASYON SIVILARI
-
Histopatoloji nedir ?
-
KEMİK DOKUSU VE DEKALSİFİKASYON
-
MSS’DE DEJENERE MİYELİNİN GÖSTERİMİ
-
MARKSCHE’DEN BOYASI (Spielmayer, Benda)
-
MSS‘DE MİYELİNİN GÖSTERİMİ
-
KARIŞIK OLAN TEKNİK
-
BİELSCHOWSKY TEKNİĞİ
-
GÜMÜŞ ÇÖKTÜRME YÖNTEMLERİ