Türkiye Denizlerinde Bulunan Lesepsiyen Göçmen Balık Türleri ve Ekonomik Önemi
Süveyş Kanalı’nın açılmasının ardından Kızıldeniz’den Akdeniz’e doğru bir göç
başlamış ve birçok İndo-Pasifik orijinli tür Akdeniz’e geçiş yapmıştır. Sözü edilen göç
nedeniyle Akdeniz’de çeşitli değişimler meydana gelmiş ve bu değişimler üzerine
birçok çalışma yapılmıştır. Ekonomik önemleri nedeniyle söz konusu çalışmaların
büyük bir kısmı balıklar üzerinde yoğunlaşmıştır. Doğu Akdeniz genelinde geçiş yapan
63 lesepsiyen balık türünün ekolojik ve ekonomik etkileri, Akdeniz ekosisteminde ve
bölgedeki balıkçılık faaliyetlerinde çarpıcı bir şekilde kendini göstermektedir. Türkiye
kıyılarındaki lesep. balıkların sayısı 35 civarında olup söz konusu lesepsiyen türlerin
kıyılarımızda ve Doğu Akdeniz’in diğer bölgelerinde yerleşmeleri, bazı yerli türlerin
stoklarında ve yaşam alanlarında değişimlere neden olmuştur. Söz konusu bu olguların
negatif etkileri olduğu gibi; bazı lesepsiyen türlerin ise Akdeniz’de yeterli düzeyde
değerlendirilemeyen ekolojik nişleri değerlendirmesi, ekolojik anlamda pozitif bir sonuç
olarak yorumlanabilmektedir. Ayrıca, bazı türlerin pazarda yüksek fiyatlarla alıcı
bulmaları da ekonomik anlamda olumlu bir sonuç iken; bazılarının balıkçılık
faaliyetlerini olumsuz etkiledikleri bilinmektedir.
Lesepsiyen göçün devam eden bir süreç olması nedeniyle bu konuda yapılan
çalışmaların da sürekli olarak güncellenmesi gerektiği düşünülmüştür. İşte bu
derlemede lesepsiyen balıkların ekonomik ve ekolojik açıdan olumlu ve olumsuz
etkileri, son durum dikkate alınarak karşılaştırmalı olarak ele alınmış, örneklerle
açıklanmaya çalışılmıştır.
Akdeniz ile Hint Okyanusu arasındaki ticaret yollarını kısaltmak amacıyla 1869 yılında
açılan Süveyş Kanalı, biyo-ekolojik özellikler bakımından bazı benzerlikler gösteren
Kızıldeniz ile Akdeniz arasındaki coğrafi engeli kaldırmış ve böylece çoğunlukla
Kızıldeniz’den Akdeniz’e, nadiren de ters yönde bir göç başlamış durumdadır (Golani,
1998). Kızıldeniz’den Akdeniz’e geçen bu türler, 1970 yılında Dov Por tarafından,
kanalın yapımında büyük çaba harcayan Fransız diplomat ve mühendis Ferdinand de
Lesseps’e itafen, lesepsiyen türler olarak isimlendirilmiştir (Mater ve ark., 1995;
Doumenge, 1996; Başusta ve Erdem, 1998).
İlk lesepsiyen tür, kanalın açılışından 33 yıl sonra, 1902 de, Tillier tarafından,
İskenderiye’de rapor edilmiş olan, Atherinomorus lacunosus türüdür (Ben Tuvia, 1985).
Bu tarihten sonra göçün seyri sürekli takip edilmiş, son olarak Doğu Akdeniz’deki
lesepsiyen balıkların sayısı; 2003 yılında Gökoğlu ve ark., (2003) tarafından Heniochus
intermedium’un ve Akyol ve ark., (2005) tarafından Lagocephalus sceleratus’un
kaydedilmesiyle 61’e, 2005 yılında Corsini ve ark., (2005) tarafından Tylerius
spinosissimus’un kaydedilmesiyle de 62’ye yükselmiştir. Yine Corsini ve ark., (2006),
Rodos Adası kıyılarında Iniistius pavo türünün varlığını tespit etmişler ve böylece
lesepsiyen türlerin sayısı 63’e çıkmıştır. Sonuç olarak Golani (1996), Doğu Akdeniz
ihtiyofaunasının yaklaşık %15’lik kısmının lesepsiyen türlerden oluştuğunu
bildirmektedir.
Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla, Kızıldeniz’den Akdeniz’e geçen türler nedeniyle, Doğu
Akdeniz’de çeşitli ekolojik değişimler yaşanmaktadır. Yaşanan bu değişimler,
insanoğlunun doğaya müdahale etmesinin ne derece büyük etkilerle sonuçlanabileceği
konusunda iyi birer örnek oluşturmaktadır. İşte bu nedenle lesepsiyen göç pek çok
araştırıcının dikkatini çekmiş ve Süveyş Kanalı vasıtasıyla Akdeniz’e geçen türler
hakkında pek çok çalışma yapılmıştır (Golani, 1999). Lesepsiyen göçün devam eden
bir süreç olması (Golani ve Ben-Tuvia, 1989) ve bu yolla Akdeniz ekosistemine eklenen
tür sayısının artması nedeniyle sözü edilen konu gündemden hiç düşmemiştir. İşte, bu
çalışmada lesepsiyen türler ve Akdeniz ekosistemine etkileri son durum göz önünde
bulundurularak irdelenmeye çalışılmıştır.
2. LESEPSİYEN GÖÇÜN DOĞU AKDENİZ’E ETKİLERİ
Bu güne kadar rapor edilen Kızıl Deniz göçmeni türlerin dağılımından da anlaşılacağı
üzere (CIESM, 2006), lesepsiyen göçün etkileri daha çok Doğu Akdeniz’in doğu
kıyılarında ve kuzeyinde kendini göstermektedir. Bu durumun nedenleri, Akdeniz
siklonik kıyısal akıntısının balık yumurta ve larvalarını sürüklemesi ve Nil Nehri’nin tatlı
su girdisinin oluşturduğu hidrografik engel nedeniyle kanalı geçen balıkların, Akdeniz’in
güney kıyıları boyunca batıya doğru yayılmayı tercih etmemeleridir (Ben-Tuvia, 1966;
Avşar, 1999).
Ben-Tuvia (1977)’nin bildirdiğine göre, yeni bir ortama göç eden tüm türler bu ortama
yerleşmek hususunda başarılı olamamaktadır. Gerçekten de, Akdeniz’e Süveyş Kanalı
yoluyla geçen İndo-Pasifik orijinli balık türleri içerisinde yalnızca bir veya iki defa
örneklenebilmiş olanların yanı sıra; yaygın olarak bulunan ve önemli etkilere yol açan
türler de vardır (CIESM, 2006).
2.1. Lesepsiyen Göçün Ekolojik Etkileri
Lesepsiyen göçün başlamasının ardından, Akdeniz’deki yerel balık türleri arasında bu
göç nedeniyle neslinin tükendiği bilinen bir tür rapor edilmemiştir (Mater ve ark., 1995).
Ancak, genel olarak göçmen türlerin yerleşmeleri ve yayılmalarıyla birlikte, bazı yerli
türlerin bolluk derecelerinin etkilendiğine dair dünyada birçok örnek bulunmaktadır
(Güneş, 2001; Cirik ve Akçalı, 2002). Hatta Money (1996), yabancı türlerin yerleştikleri
ekosistemin dengesini altüst edebileceklerini belirmektedir.
Besin zincirinin aynı halkasında bulunan canlılar arasında görülebilen besin
rekabetinden, yabancı türlerin galip çıkması durumunda, yerli türlerin bolluk
derecelerinde değişimler söz konusu olabilmektedir (Hoşsucu ve ark., 2001). Bentik
omurgasızlarla beslenen iki lesepsiyen Mullid türü (Fishbase, 2007; CIESM, 2006),
Upeneus muluccensis ve Upeneus pori‘nin Akdeniz’e yerleşmesinin ardından;
Akdeniz’in yerli Mullidleri olan ve yine bentik omurgasızlarla beslenen (Whitehead ve
ark., 1986), Mullus barbatus ve Mullus surmuletus türlerinin av miktarlarında değişimler
gözlendiği rapor edilmiştir (Ben Yami ve Glaser, 1973). Mater ve ark. (1995)’e göre,
lesepsiyen Mullidler Anamur-İskenderun arasında kalan bölgedeki M. barbatus ve M.
surmuletus stoklarının bolluk derecelerinde azalmalara neden olmuşlardır. Aynı
duruma verilebilecek bir diğer örnek ise; İsrail kıyılarında bol bulunan Argyrosomus
regius türünün, Scomberomorus commerson türünün bölgeye yerleşmesinin ardından
dikkat çekici miktarlarda azalmasıdır (Golani, 1998). Her iki türünde nektonik
organizmalarla besleniyor olması (Whitehead ve ark., 1986; Fishbase, 2007), bu türler
arasındaki ekolojik etkileşimin de besin rekabeti şeklinde gerçekleşmiş olabileceğini
akla getirmektedir.
Lesepsiyen türler ile yerli türler arasında habitat paylaşımı şeklinde bir etkileşimden de
söz etmek olasıdır. Galil ve Zenetos (2002)’nin belirttiğine göre, lesepsiyen Mullidler
aynı ekolojik nişi paylaştıkları yerli Mullidlerle yaşam alanı kullanımı bakımından da
rekabet içerisindedirler. Yine aynı araştırıcılar, Saurida undosquamis ile Merluccius
merluccius arasında da benzer bir rekabetin geliştiğinden söz etmişler ve lesepsiyen
türlerin Doğu Akdeniz’e yerleşmelerinin ardından; sözü edilen yerli türlerin yaşam alanı
olarak daha derin suları tercih etmeye başladıklarına dikkat çekmişlerdir. Çoğu Atlantik-
Akdeniz kökenli olan (Golani, 1996; Çiçek ve ark., 2004) ve dolayısıyla da serin sulara
İndo-Pasifik orijinli türlere nazaran daha kolay uyum gösterebilen (Andoloro ve Azzuro,
2004) Akdeniz’in yerli türleri, rakiplerinin baskısından kurtulmak amacıyla daha derin
sularda yaşamaya yönelmiş durumdadırlar.
Lesepsiyen göç, doğal olarak Doğu Akdeniz’deki prey-predatör dengesini de etkilemiş,
birçok yeni prey veya predatör bu yolla Akdeniz ekosistemine eklenmiştir. Akdeniz’de
oluşturduğu geniş stok ve bu ekosistem üzerindeki önemli etkileri (Ben-Tuvia, 1985)
nedeniyle lesepsiyen türler içerisinde belkide en çok ele alınan türlerden olan Saurida
undosquamis’in Mullus surmuletus üzerinde kurduğu predatör baskı bu duruma iyi bir
örnek oluşturabilmektedir (Whitehead ve ark., 1986; Ben Yami ve Galser, 1973). Rilov
ve ark., (2001)’in belirttiklerine göre, yabancı türün bir predatör olması durumunda,
prey populasyonların stokları önemli düzeylerde azalabilmektedir. Ancak bazı
lesepsiyen türlerin prey olarak önem taşıdıklarını unutmamak gerekir. Örneğin;
Leiognathus klunzingeri (Başusta ve ark., 2002; Özütok ve Avşar, 2002) ve Upeneus
pori (CIESM, 2006) türleri, birçok ekonomik öneme sahip türün besinini
oluşturmaktadır.
Her ne kadar yukarıda lesepsiyen türlerin belirli dönemlerde ve lokal alanlarda bazı
yerli türlerin bolluk derecelerini etkilediği belirtilse de; tüm Akdeniz için aynı şeyleri iddia
etmek oldukça güçtür. Lesepsiyen türlerin Akdeniz’e yerleşmelerinin ardından
stoklarında bariz azalmalar gözlenen bir balık türü yoktur (Ben-Tuvia, 1985; Ben Yami
ve Galser, 1973). Bu durum, Akdeniz’de yeterince değerlendirilemeyen ekolojik nişlerin
henüz mevcut olmasıyla (EEA, 1999) açıklanabilmektedir. Gerçekten de bazı
lesepsiyen türler, Akdeniz’in yerli türleri tarafından yeterince değerlendirilmeyen
ekolojik nişleri değerlendirerek; populasyon yoğunluklarını çok yüksek düzeylere getirmişlerdir. Bu türlere örnek olarak, Süveyş Kanalı yoluyla Doğu Akdeniz’e geçen ve
herbivor beslenme özelliği gösteren (CIESM, 2006) Siganidler verilebilir. Akdeniz’de
yaşayan herbivor balık türü sayısının az oluşu (Golani, 1996; Çiçek ve ark., 2004)
nedeniyle bu balıkların, çok rahat gelişebildikleri ve çok geniş alanlara kolayca
yayılabildikleri görülmektedir. Hatta Castriota ve Andaloro, (2005), bu türlerden Siganus
luridus’un Sicilya Adası’nın kuzeybatı kıyılarına kadar yaylım gösterdiğini bildirmişlerdir.
Dolayısıyla söz konusu durum; rakipleri az olan türlerin ne denli rahat yayılabildikleri ve
geniş stoklar oluşturabildikleri hususuna iyi bir örnek oluşturmaktadır.
2.2. Lesepsiyen Göçün Ekonomik Etkileri
Türkiye’nin deniz balıkçılığında en az üretimin elde edildiği Akdeniz bölgesinde, son
yıllarda balık üretiminde görülen artış dikkat çekmektedir. Mater ve ark. (1995)’e göre,
bunun nedeni; bölgedeki balıkçılık faaliyetlerinin artması ve kentleşme nedeniyle
oluşan kirliliğin yanı sıra, Akdeniz ihtiyofaunasına eklenen lesepsiyen balık türleridir.
Doğu Akdeniz bölgesinden elde edilen su ürünlerinin miktarında gözlenen bu artış,
Devlet İstatistik Enstitüsü kayıtlarına da yansımış durumdadır (Taşkavak ve ark., 1998).
Kızıldeniz’den Akdeniz’e geçen 63 lesepsiyen tür içerisinde ekonomik öneme sahip
olan 11 balık türünün varlığı bildirilmektedir. Bunlar; Siganus rivulatus, Siganus luridus,
Saurida undosquamis, Sphyraena chrysotaenia, Upeneus pori, Upeneus moluccensis,
Alepes djeddaba, Dussumieria acuta, Etrumeus teres, Scomberomorus commerson, ve
Liza carinata’ türleridir (CIESM, 2006; Mater ve ark., 1995). Bazı lesepsiyen balık
türlerinin ise ekonomik potansiyele sahip olduğu, ancak çeşitli nedenlerle bu
potansiyelin değerlendirilemediği bilinmektedir. Lesepsiyen balıklar içerisinde ekonomik
potansiyele sahip olan türlere örnek olarak Sillago sihama ve Sphyraena flavicuda
verilebilir. Bu türler insanlar tarafından tüketilebilmekte; ancak stokları hedef tür
olabilecek kadar yoğunlukta değildir. Leiognathus klunzingeri, Terapon puta, Apogon
pharonis gibi türler ise küçük cüsseli balıklar olduklarından ticari önem
taşımamaktadırlar (CIESM, 2006). Ancak bu türlerden Leiognathus klunzingeri’nin
dolaylı ekonomik öneminden söz etmek mümkündür. Ben Tuvia (1966)’ya göre, bu
türün ekonomik önemi, ticari değere sahip birçok türün besinini oluşturmasından
kaynaklanmaktadır.
Taşkavak ve ark. (1998)’in belirttiğine göre, Mersin-Samandağ arasındaki bölgede
yapılan dip trolü çalışmalarından elde edilen balık türlerinin %43’ünü lesepsiyen türler
oluşturmaktadır. Orta su trolü çekimlerinde bu oran %35, uzatma ağlarıyla yapılan
avcılıkta ise %19’dur. Avşar ve ark. (2007) tarafından 2006 yılında İskenderun
Körfezi’nde dip trolü ile gerçekleştirilen bir çalışmada toplam avın sayısal olarak
%57’sinin, kütlesel olarak ise %29’unun lesepsiyen türlerden oluştuğu rapor edilmiştir.
Ancak, lesepsiyen göçün ekonomik etkilerini incelerken; ticari değere sahip lesepsiyen
türlerin av içerisindeki oranları dikkate alınmalıdır. Bu durumda, toplam avın sayısal
olarak %16’sının, kütlesel olarak ise %10’unun ekonomik öneme sahip lesepsiyen
türlerden oluştuğu görülmektedir
Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, lesepsiyen göçün ekonomik anlamda
olumlu sonuçlar verdiği akla gelmektedir. Ancak lesepsiyen balık türlerinin, ekolojik
nişlerini paylaşarak rekabete girdikleri yada üzerinde predatör baskı kurdukları, bir çok
ekonomik öneme sahip yerli türün bolluklarında veya yaşam alanlarında değişimlere
neden olabildikleri de bilinmektedir (Golani, 1998; Galil ve Zenetos, 2002). Sözü edilen
bu yerli türlerin, göçmen türlere kıyasla Türk toplumunun damak tadına daha uygun
oldukları ve dolayısıyla pazarda çok daha yüksek fiyatlarla alıcı bulabildikleri
gözlenmiştir (Kişisel Gözlem).
Ayrıca bazı lesepsiyen türlerin balıkçılık faaliyetlerini direkt olarak olumsuz etkilediği
bilinmektedir. Örneğin Callionymus filamentosus türü dikenleri nedeniyle ağlara zarar
verebilmekte ve balıkçılara önemli sorunlar yaşatabilmektedir. Bunun dışında bazı
lesepsiyen balık türlerinin dikenlerinde ya da çeşitli organlarında zehir bulunmaktadır.
Bu türlere örnek olarak, tetraodontidae familyasından Lagocephalus spadiceus ve
Lagocephalus suezensis türleri verilebilir (CIESM, 2006).
3. TARTIŞMA VE SONUÇ
Süveyş Kanalı’nın 1869 yılında açılmasından bu yana, Kızıldeniz’den Akdeniz’e doğru
yoğun bir göç yaşanmaktadır (Başusta ve Erdem, 2000). Kanalın açılmasının ardından
Kızıldeniz’den Akdeniz’e 63 balık türü geçmiş durumda olup (Corsini ve ark., 2006); bu
sayı her geçen gün sürekli artış göstermektedir (Ben-Tuvia, 1977). Yaşanan bu göç
nedeniyle, geçtiğimiz yüzyılda Akdeniz’de önemli değişimler görülmüştür.
Lesepsiyen göçün ekonomik ve ekolojik anlamda olumlu ve olumsuz etkilerinden söz
etmek mümkündür. Bazı türlerin stoklarında gözlenen azalmalar yada yaşam
alanlarında meydana gelen değişimler (Golani, 1998; Galil ve Zenetos, 2002),
lesepsiyen göçün ekolojik açıdan olumsuz etkileri arasında gösterilebilir. Akdeniz’de
yeterli düzeyde değerlendirilmeyen bazı ekolojik nişlerin bu türlerce
değerlendirilebilmesi (Golani ve Ben-Tuvia, 1989) ise lesepsiyen göçün olumlu bir
sonucu olarak yorumlanabilmektedir.
Bazı araştırıcılar, Doğu Akdeniz’deki balık üretiminde gözlenen artışı, lesepsiyen
türlerin bölgeye yerleşmelerine bağlamaktadır (Mater ve ark., 1995). Ancak bu türlerin,
rekabet halinde olduğu ekonomik öneme sahip birçok türün pazarda daha yüksek
fiyatlarla alıcı buldukları da bir gerçektir.
Sonuç olarak; lesepsiyen göçün etkilerinin net bir şekilde tam olarak ortaya
konulabilmesi için yeterli veri bulunmamakla birlikte, söz konusu türlerin Akdeniz
ekosisteminde oynadıkları rollerin neler olduğu hakkında bazı ipuçlarına
ulaşılabilmektedir. Bununla birlikte, Süveyş Kanalı açılmadan önceki dönem itibariyle
Akdeniz’in tür çeşitliliği hakkında yeterli verinin bulunmaması ve farklı bölgelerden
gelen canlı türleri arasındaki ilişkileri analiz etmenin zorluğu gibi nedenlerden dolayı
göçün etkileri tam olarak ortaya konulamamaktadır.
Sinan MAVRUK
Dursun AVŞAR
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ, SU ÜRÜNLERİ FAKÜLTESİ.
BİYOLOJİ ÖDEV YARDIM
-
Mercanlar ve Mercan resifleri hakkında bilgi
-
Kulak Nedir? Kulağın Yapısı ve Görevleri Nelerdir?
-
Göz nedir ? Gözün görevleri nelerdir ? Canlılarda göz ve görme organı
-
Boğaz nedir ? Boğazın kısımları nelerdir ?
-
Omurga, columna vertebralis nedir ? Görevleri nelerdir ?
-
Doğal gübreler nelerdir
-
Kimyasal (yapay) gübreler nelerdir
-
Kortizol Nedir
-
Semantik Nedir ?
-
Karasal Ve Sucul Biyomların Özellikleri Nelerdir ?
-
Kaç çeşit biyom vardır
-
Bitki Ve Hayvanların Yeryüzündeki Dağılımını Etkileyen Faktörler Nelerdir?
-
Bitkisel dokular hakkında bilgi
-
Ekosistemde besin zinciri ve besin ağının önemi nedir ?
-
Genetik Algoritmalar