TROMBOSİTLER
Nukleusları yoktur. 2-4 µm çapında, disk biçimli partiküllerdir. Periferik kanda mm3 te 250.000-400.000 trombosit bulunur. Trombositler, megakaryositlerden köken alırlar. Kanın pıhtılaşmasını uyarıp, kan damarlarındaki çatlakların onarılmasını sağlar ve kanın damar dışına çıkışını engellerler. Dolaşımda 14 günden az yaşarlar.
Merkezi bölümleri granülomer (kromomer); periferik bölümleri ise hyalomer olarak adlandırılır. Trombositlerin hücre zarları çok sayıda reseptör molekülleri ve 15-20 nm kalınlığında glikokaliks örtüsüne sahiptir. Hyalomer içinde 10-15 kadar mikrotübul birbirlerine paralel olarak düzenlenirler ve hiyalomerde bir halka oluştururlar. Mikrotubuller disk biçimli yapılarını korumayı sağlar. Bu mikrotubul halka ile aktin ve myozin monomerleri, trombositlere hızla hareket edebilen kontraktil bir yapı kazandırır. Aktin filamanları ayrıca trombositlerin birbirlerine bağlanmasını sağlar. Ayrıca hyalomerde 2 tübüler sistem bulunur: yüzeye açılan tubuler sistem ve dens tübüler sistem. Trombositlerdeki yüzeye açılan tubuler sistemleri, kıvrımlıdır ve trombosit içinde labirent yapı oluşturur. Bu sistem dışarı ile bağlantılı olduğundan trombosit yüzey alanını artırır. Depolanmış aktif maddenin dışarı atılmasını tersine dışarıdan hızlı madde alımını sağlar. Merkezi bölümde ise yoğun tubuler sistemleri bulunur. Olasılıkla trombositlerin çubuk biçimini almasını önleyen Ca iyonlarının çekilmesini önler.
Granülomerde alfa, delta ve lambda granülleri; glikojen, az miktarda mitokondri ve peroksizomlar yer alır. Granülomerde ayrıca glikojeni katabolize ederek oksijen ve ATP oluşturan enzimler de bulunur.
Alfa granüller: En çok rastlanan 300-500 nm çapında granüllerdir. Fibrinojen, trombosit kaynaklı büyüme faktörü ve tromboplastin, trombospondin ve koagülasyon faktörlerini içerir. Damar tamiri, trombosit kümelenmesi ve kan koagülasyonunu sağlarlar.
Delta granüller (dens cisimcikler): Elektron-dens, 250-300 nm çapındaki bu granüllerde kalsiyum, pirofosfataz, ADP, ATP, ayrıca plazmadan absorbladıkları serotonin ve histamin bulunur. Vasokonstraksiyon yanısıra trombosit kümelenmesini ve yapışmasını sağlarlar.
Lambda granüller: 200-250 nm çapındadır. Lizozomal enzimleri içerir. Bunlar, pıhtı rezorbsiyonunu sağlayan enzimlerdir.
TROMBOSİTLERİN FONKSİYONU
Kan damarlarının endoteli haraplandığında, trombositler, glikoprotein reseptörleri ile etkileşerek kollajene tutunarak (Primer aggregasyon) aktive olurlar. Granül içeriklerini haraplanmış damar duvarı bölgesine bırakarak buraya yapışırlar (trombosit adezyonu). Ayrıca birbirlerine de yapışırlar (trombosit kümelenmesi). Doku faktörleri, plazma kaynaklı faktörler ve trombosit kaynaklı faktörlerin etkileşimi ile bir kan tıkacı (örtüsü) oluşur ve aşağıdaki olaylar gerçekleşir.
1-Normal olarak sağlam endotel örtüsü trombosit kümelenmesini engelleyici prostasiklinleri ve NO ‘i üretirler. Ayrıca dış membranlarında bulunan trombomodulin ve heparine benzer molekülleri ile koagülasyonu da engellerler. Bu iki membrana bağlı molekül, spesifik koagülasyon faktörlerini inaktive eder.
2-İncinmiş endotel hücreleri von Willebrand faktörü (faktör 8) ve doku tromboplastini serbest bırakır ve koagülasyon ve trombosit agregasyonununun inhibitörlerinin ekspresyonunu ve üretimini durdurur. Aynı zamanda kan kaybını azaltan kuvvetli bir damar büzücü olan endotelini de salgılarlar.
3-Trombositler özellikle von Willebrand faktörü varlığında subendotelyal kollajene hevesle bağlanarak granül içeriklerini boşaltırlar ve birbirlerine tutunurlar. Bu 3 olay birlikte trombosit aktivasyonu olarak adlandırılır.
4-Granül içeriklerinin bazılarının özellikle de ADP ve trombospondin’ in bırakımı trombositleri yapışkanlaştırarak dolaşımdaki trombositlerin kollajene bağlanmış trombositlere bağlanmasına ve granüllerini boşaltmasına yol açar.
5-Aktive olmuş trombosit zarındaki arachidonik asit, damar büzücü ve trombosit aktivatörü olan tromboksan A2 ye dönüştürür.
6-Kümelenmiş trombositler bir tıkaç olarak hareket ederek kanamayı durdururlar. Ek olarak, hücre zarlarında platelet faktör 3’ ü ekspresse ederler ve koagülasyon faktörlerinin (özellikle trombin’in) uygun şekilde toplanması için gerekli fosfolipid yüzeyi sağlarlar.
7-Çeşitli koagülasyon faktörleri ile ilgili reaksiyonların kompleks cascade’ ın parçası olarak hem doku tromboplastini ve hem trombosit tromboplastini dolaşımdaki protrombini etkiliyerek trombine çevirirler. Trombin trombosit aggregasyonunu sağlayan bir enzimdir. Trombositlerin fosfolipidleri (Ca+2 iyonlu) yaklaşık 13 plazma proteinini belirli bir sıralamada birbirlerini aktifleştirmesini uyarır Kalsiyum iyonları varlığında fibrinojeni fibrine de çevirirler.
8-Üretilen fibrin monomerleri polimerize olur ve clot retikulumu oluşturur ve diğer trombositler, eritrositler ve lökositleri karıştırarak stabil, jelatinöz bir kan tıkacını (trombus) oluşturur. Eritrositler trombosit aktivasyonunu sağlarken nötrofiller ve endotelyal hücreler hem trombosit aktivasyonunu hem de trombus ebatını sınırlarlar.
9-Tıkaç oluşumundan yaklaşık 1 hafta sonra, aktin ve miyozin monomerleri, ATP’ yi enerji kaynakları olarak kullanarak birbirleriyle etkileşen ince ve kalın filamanları şekillendirirler. Sonuç olarak, tıkaç başlangıçtaki büyüklüğünün yarısına kadar büzülür ve damar uçlarını yaklaştırır ve kan kaybını minumuma indirir.
10-Damar tamir edildiğinde, endotelyal hücreler, dolaşımdaki plasminojeni plasmine çeviren plasminojen aktivatörlerini serbest bırakırlar. Plazmin, proteolitik bir enzimdir ve trombus lizisini başlatır. Lambda granüllerinin hidrolitik enzimleri bu sürece katılır.
KLİNİK İLİŞKİ
1-En yaygın embolism olan tromboembolismli bir hastada tıkaçlar kırılarak serbest kalır ve lümeni çok dar bir damara ulaşana kadar dolaşımda sirküle olur. Eğer pıhtı pulmoner arterin bifurkasyonunu tıkayacak kadar büyük olursa ani ve beklenmeyen ölüm gerçekleşir. Eğer pıhtı koroner arter dallarını tıkarsa myokart enfarktüsü oluşabilir.
2-Aşırı kanama ile sonuçlanan çok sayıda koagülasyon faktör bozuklukları vardır. Bu problem, kazanılmış (vitamin K yetmezliği ) , kalıtsal (hemofili) veya trombositlerin sayısındaki azlık nedeniyle (trombositopeni) olabilir. Vit K, pıhtılaşma faktörlerinden VII, IX, X ve protrombinin karaciğerde sentezi için gerekli bir kofaktördür. Bu faktörlerin azlığı veya yoklukları pıhtılaşma sürecini kısmen ya da tamamen bozar.
Hemofilinin en yaygın tipi olan faktör VIII yetmezliği (klasik hemofili) anneden erkek çocuklarına geçen çekinik kalıtsal bir hastalıktır. X kromozomlarında taşındığı için kızlar babalarının X kromozomları problemli değilse hastalanmazlar. Kanamalar travmadan sonra kesilmez.
Trombositopenili hastalarda trombosit sayısı azalmıştır. Trombosit sayısı 50 000/ mm3’ ün altına düştüğünde durum ciddileşir. Bu hastalarda kanama yaygın olmasına karşın, kanama genelleşir ve küçük damarlarda olur ve deride morumsu alanlar görülür. Otoimmün bir hastalık olduğuna inanılır. Bireyin kendi trombositlerine karşı oluşan antikorlar trombositlerini haraplar.
Biyokimya
-
Serum Enzimlerini Tayin Yöntemleri
-
Fosfatazlar (Alkali fosfataz= ALP)
-
Transferazlar
-
Transaminazlar
-
Enzimlerin Görev, İşlev ve Özellikleri - Enzimlerin İsimlendirilmesi
-
Kanda Bilirubin
-
Serum Proteinleri
-
Fosfolipidler
-
Trigliseridler
-
Kolesterol Nedir?
-
Kan Lipitleri Nelerdir?
-
Kan Şekeri Nedir?
-
Araşidonik Asit (ARA) Nedir?
-
Lizozim enzimleri
-
Lizozim: İlk Antibiyotik