Kromatografi nedir
Kromatografi, bir karışımın bileşenlerini, bunlara seçimsel ilgi gösteren iki ya da daha çok evreden sistemler arasında farklı göçlerine bakarak tanımak, gerektiğinde niceliklerini belirlemek amacıyla yapılan ve ayırma işlemine dayanan analitik yöntemdir.
Kromatografi terimi başlangıçta, örneğin bitkisel pigmentlerde olduğu gibi cisimleri renklerine göre ayırma oluşmuş işleminden kaynaklandı, ama zamanla uygulama alanı oldukça genişledi.Kromatografi günümüzde son derece duyarlı ve etkin bir ayırma yöntemi olarak kabul edilmektedir. Duruma göre iki temel mekanizma uygulanır;
Bileşikler ya iki sıvı evre arasında paylaşılır(bu durumda dağılım ya da paylaşım kromatografisinden söz edilir)
Hareket halindeki bileşikler durağan katı bir evre yüzeyine bağlanır(bağlar yüzeysel ve fiziksel bir nitelik taşıdığında yüzde tutma kromatografisinden[tersinir bağ, bileşiğin bütünlüğünün korunması], buna karşılık hareketli ve yüzde tutulan bileşikler arasında gerçek kimyasal bağlar oluştuğunda iyon değişimi kromatografisinden söz edilir).
Kimyasal ve fiziksel özellikleri birbirine çok yakın olan bileşiklerden oluşan karışımları damıtma ve ayrımsal kristallendirme ile birbirinden ayırmak zor olabilir. Bu tür maddeler için çeşitli kromatografi yöntemleri kullanılarak başarılı ayrımlar yapılabilir.
Kromatografi, bir karışımın gözenekli bir ortamda, hareketli bir çözücü etkisiyle, karışım bileşenlerinin farklı harkeketleri sonucu birbirinden ayrılması olgusuna dayanır. Hareket eden faza hareketli faz, bahsedilen gözenekli ortama ise adsorban veya sabit faz denir.
Kromatografi olayında adsorpsiyon, dağılma ve değiştirme kuvvetleri rol oynar. Bu kuvvetlere göre de farklı kromatografik yöntemler farklı gruplarda toplanırlar.
Kromatografi Türleri
1.Adsorpsiyon Kromatografisi(Moleküllerin katı bir yüzeye yapışması, tek molekül tabakasından oluşan bir yüzey tabakasının oluşması) 1.Sıvı - Katı : Kolon ve İnce Tabaka Kromatografisi
2.Gaz - Katı : Gaz Kromatografisi
2.Dağılma Kromatografisi 1.Sıvı - Sıvı : Kolon ve Kağıt Kromatografisi
2.Gaz - Sıvı : Kolon ve Gaz Kromatografisi
3.İyon Değiştirme Kromatografisi
otoanalizör
Otoanalizör, kabaca numune ve reaktifleri uygun ölçülerde alıp karıştıran, belirli süre ve ısıda inkübe eden, gerekli sürelerde optik okumaları yapıp sonunda ilgili analiz sonucunu hesaplanmış olarak kullanıcıya sunan cihazdır.
Kısaca, otomatik bir spektrofotometredir.
- Spektrofotometrenin çalışma prensibi; bir çözelti içindeki madde miktarının çözeltiden geçen veya çözeltinin tuttuğu ışık miktarından faydalanılarak ölçülmesi esasına dayanır.
- Fotometreler, Lambert-Beer yasasına göre çalışmaktadır.
- Lambert beer kanununa göre;
Bir çözeltiden geçen ışık miktarı, ışığın çözelti içinde kat ettiği yol ve çözelti konsantrasyonu ile logaritmik olarak ters orantılı, emilen ışık miktarı ile doğru orantılıdır.
-- Herhangi bir çözeltiye gönderilen bir ışığın çözelti tarafından tutulmasına absorbsiyon (emilim-soğurma) denir.
- Ölçülen maddenin konsantrasyonu ile absorbans değeri arasında doğrusal bir ilişki vardır.
- Bir maddenin spektrofotometrik tayininin yapılabilmesi için ya o maddenin kendisi yada girdiği reaksiyon sonucu oluşan ürün spesifik bir ışık absorbansı göstermelidir.
- Fotometrik ölçüm için; kör, standart ve numune tüpleri hazırlanır.
- Kör çözeltisi olarak distile su veya reaktifin kendisi kullanılır.
- Standart;
Aranan maddenin bilinen konsantrasyondaki çözeltisidir.
- Numune;
ıçindeki madde miktarını tayin etmek istediğimiz çözeltidir.
Otoanalizörlerin önemli özellikleri ve otoanalizör seçiminde dikkat edilmesi
gereken hususlar
1- Cihazlar açık, yarıaçık ve kapalı olmak üzere üç şekilde üretilebilir. Bu durum, herhangi bir kitin cihazda çalışılabilmesine imkan verecek şekilde ilgili parametrelerin cihaza girilip girilmemesi ile ilgilidir. Açık sistemler bu işe uygundur ve kullanıcı istediği marka kiti kullanabilir. Kapalı sistemlerde bu bilgiler üretim aşamasında belirli bir marka kit için yüklenmiştir. Kullanım sırasında bu bilgilere müdahale mümkün değildir. Dolayısıyla, kullanıcı sadece üretici firmanın kitini kullanmak zorundadır.
.
Yarı açık sistemlerde ise belli sayıda kanal kullanıcının tercihine bırakılmış, geri kalanlar değiştirilemez şekilde belirli bir kite programlanmıştır. Buna göre herhangi bir kite bağımlı olmayan tam açık sistemler tercih edilmelidir.
2- Cihazlar test veya hasta bazında olmak üzere iki şekilde çalışmaktadır:
Test bazlı cihazlar yüklenmiş numunelerden istenen testleri belirli bir test sırasıyla yapar. Örneğin, önce numunelerden glukoz çalışılır, sonra üre vs. çalışılıp tüm testler bittikten sonra her hastanın sonuçları bir araya getirilip rapor elde edilir. Acil çalışmalar için pek uygun değildir.
Hasta (numune) bazlı cihazlar ise bir numunenin tüm testlerini çalıştıktan sonra bir sonraki numuneye geçerler. Acil çalışmaya uygun olup, günümüzde tercih edilen sistemlerdir.
3- Bir otoanalizörün birim zamanda yapmış olduğu test sayısı önemlidir. Burada önemli olan husus cihazların teorik ve pratikteki hızlarının genelde farklı olduğunun unutulmamasıdır. Bu farklılık cihazın bazı teknik özelliklerinden kaynaklanır. Doğru karar için pratikteki hızın bilinmesi şarttır. Yeni geliştirilen bazı cihazların hızı test sayısı değil numune sayısına göredir.
4- Numune ve reaktifin karıştırılıp reaksiyonun gerçekleştiği reaksiyon küvetleri, bazı cihazlarda disposable bazılarında ise tekrar kullanılabilir özelliktedir. Tekrar kullanılanların bir kısmı kullanıcı tarafından yıkanıp temizlenir, bir kısmı ise cihaz tarafından otomatik olarak yıkanır. Disposable küvetler hassasiyet açısından iyi olmakla beraber maliyetleri çok yüksektir. Bu yüzden bu tip cihazlar pek tercih edilmez. En iyisi küvetlerin cihaz tarafından otomatik olarak yıkanıp yeniden kullanılmasıdır.
Otoanalizördede kullanılabilir dalga boyu sayısı genelde sabit olup, üretici firma tarafından belirlenmiştir. Kullanılabilir dalga boyu ne kadar çok ise o kadar iyi olur.
5- Otoanalizörler komplike cihazlar olduğundan bunların çoğunda sarf malzemesi ve sık değiştirilmesi gereken parçalar fazlaca bulunur. Bu tür sarflar işletim maliyetini artırdığından cihaz seçiminde dikkate alınmalı, sarfı en az olan cihazlar tercih edilmelidir.
6- Rutin laboratuvarda acil bir numunenin sonucunun olabildiğince erken çıkması istenir. Böyle durumlarda problem yaşanmaması için otoanalizör, normal çalışma prosedürünü etkilemeden bu numuneyi kabul edip diğerlerinden önce çalışabilmelidir.
7- Otoanalizörlerde serum ve reaktifleri pipetleyen proplar bazılarında bir bazılarında iki adet olup iki proplu cihazlar tercih edilirler. Pipetleme işlemi sırasında numune ve reaktifler arasında bulaşmaya engel olmak için probun her pipetleme öncesi ve sonrası yıkanması veya probun iç ve dış yüzeyinin hidrofobik inert bir madde ile kaplı olması gerekir.
8- Cihazın bir seferde yapabildiği test çeşidi dikkate alınması gereken bir faktördür. Bu sayı laboratuvarın rutin yaptığı test sayısından az olduğu durumda çalışma hızını düşürücü bir etki yapar.
9- Otoanalizörlere bağlanan bilgisayar vasıtası ile çıkan tahlil sonuçlarına çeşitli müdahaleler yapılabilmeli, istenen özellikte tahlil raporları düzenlenebilmelidir.
Raporlara hasta ile ilgili her çeşit bilgi (adı, soyadı, yaşı, cinsiyeti, gebelik durumu v.s.) servisi, ön tanısı, yaşa ve cinsiyete göre normal değerler detaylı bir şekilde yazılabilmelidir. Ayrıca kalite kontrol programları vasıtası ile cihazın test sonuç kalitesi hakkında da bilgi edinilmelidir.
10- Deney sırasında herhangi bir sebeple tekrar çalışılması gereken bir testin tekrarı kolaylıkla yapılabilmeli, cihaza verilecek bir tekrar komutu bu iş için yeterli olmalıdır.
11- Kullanılan reaktif ve serum miktarları mümkün olabilen en düşük seviyede olmalıdır. Böylece maliyet önemli oranda azaltılmış olur.
12- Cihaz üzerinde reaktiflerin bulunduğu yerin ısısı önemlidir. Test reaktiflerin bir kısmının +4 °Cr17;de saklanması gerekirken bir kısmının da oda ısısında bulunması gerekir. Bu sebeple cihazda reaktifler için hem soğutuculu hem de oda ısısında bölmeler bulunması tercih edilir.
13- Na ve Kr17;un otoanalizde yapılabilir olması tercih edilir. Bu amaçla bazı otoanalizörlerde iyon selektif analizörler de bulunur.
14- Numune ve reaktif proplarında seviye dedektörü bulunmalı ve gerektiğinde herhangi bir serumu otomatik olarak seyreltebilmelidir.
15- Çok sayıda hasta sonucunu hafızasında saklayabilmeli ve her çeşit bilgisayara kolaylıkla bağlanabilmelidir.
Otokataliz
Otokatalizi kimyasal anlamda, bir tepkime sonucunda oluşan bir ürünün kendi oluşum hızını katalizör görevi yaparak arttırması diye tanımlayabiliriz. Böylece oluşan ürünün derişimi arttıkça tepkime hızı da artar; yalnız tepkimeye girenlerin derişimlerinin azalmasıyla ürünün katalitik etkisinden hangisinin baskın geleceğini önceden kestirmek biraz zor gibi görünüyor.
Aslında otokatalizi kimya dışında da tanımlamak mümkün..Resmi tanım şöyle: Bir özelliğin, olayın veya nesnenin gerçekleşme olasılığının, o özelliğin, olayın veya nesnenin sayısının bir fonksiyonu olarak arttığı işlem (process)dir. Bir örnek vermek gerekirse, mesela toplumun çok küçük bir kesiminde başlayan bir hareketin -mesela bir ara yaygın olan şu, kızların dar pantolonların paçalarını kıvırması gibi- diğer kesimler tarafından görülerek bunun çok büyük bir hızla yaygınlaşması gibi bir şey..
Gelelim yine kimyaya...Tanıdığımız tepkimeler arasından otokatalize verebileceğim en iyi örnek klasik permanganatın okzalik asitle tepkimesidir. Herhalde çoğu kişi bu ünlü titrasyonu yapmıştır ömründe bir kez..Permangatın titrant olarak kullanıldığı bu titrasyonun başlarında tepkime hızı çok düşüktür -zaten titrasyon ısıtılarak yapılır-, her damladan sonra epey bir çalkalamak gerekir; fakat tepkime biraz ilerlediğinde artık permanganatın pembemsi-morumsu renginin daha kolay gittiğini görürsünüz, işte bunun sebebi oluşan Mn2+ iyonunun otokatalitik etkisidir.
Otokatalize biyokimyadan verilebilecek bir örnek ribozim denen moleküllerdir. Proteinlerden başka RNA moleküllerinin de enzim görevi yapabildiğini daha önce söylemiştik; işte bu RNA moleküllerine ribozim denir ve bunların ilkel dünya koşullarında kendilerinin kopyalanması sırasında katalitik (yani otokatalitik) etki gösterdiği söyleniyor. Burada ilginç olan şey kalıp molekülün (template), katalizörün ve ürünün aynı olduğu (bir tek tepkimeye girenler (substrate) farklıdır: ribonükleotidler) bir tepkimeyle karşı karşıya olmamız.
Son olarak, otokatalizin çok önemli rol oynadığı bir başka olay, simetrinin kendiliğinden bozulması (spontaneous symmetry breaking) denilen, benim de çok yakınen ilgilendiğim bir işlemdir. Bu, 1953'te Bristol Üniversitesi'nden Sir Frederick Charles Frank tarafından, bir sistemin istemli bir şekilde simetrik bir durumdan asimetriğe gidişini, başka bir deyişle simetrik (mirror-symmetric) bir tepkimeden bir enantiomerin nasıl diğerinden daha fazla oluşabileceğini açıklamak için öne sürülmüş bir mekanizmadır. Burada bunun ayrıntılarına girip sizi sıkmaya hiç niyetim yok fakat çok yakın bir zamanda karşınıza başka bir yazı olarak çıkacaktır..
Otofaji - Hücresel Geri Dönüşüm
Biz, bu boyutta "geri dönüşüm" mekanizması ile tüketim yoluna girmiş olan cam, kağıt ve plastikleri tekrar üretim yoluna sokarak hammadde ihtiyacını azaltmış oluyoruz. Bu mekanizmayı hücresel boyutta ise "otofaji" sisteminde görüyoruz. Bizden farklı olarak bildiğimiz kadarıyla hücre burada israf etmeyeyim, hammadde ihtiyacımı azaltayım diye düşünüp kendini bu yola sürekli sokmuyor. O daha çok hammadde bulamadığında koruma mekanizması olarak ya da kendini yenileme amacıyla bu yolu tercih ediyor.
Otofajinin (autophagy) köklerine bakarsak; latincede auto: kendi phagy: yemek anlamlarına geliyor. Yani otofaji için hücrenin kendi kendisini yemesi olayı diyebiliriz. Ancak bu yemede hücre tamamen kendini sindirmiyor, sadece bir kısmını sindirerek zor koşullar altında ayakta kalmaya çalışıyor ya da kendini yenilemiş oluyor. Bir bakıma hücre, otofaji ile stresli bir ortamda kendi kendine yetmeye çalışıyor.
Stresli bir ortam derken bilebildiğimiz kadarıyla hücreler sınava girmiyor ya da rapor yetiştirmek zorunda oldukları bir patronları yok. (Ancak henüz kanıtlanamadığı için kesin yoktur diyemiyoruz.) Yine bilebildiğimiz kadarıyla genellikle hücreyi strese sokan durum; besin azlığı ya da kimyasal bir tehdit oluyor.
Şimdi böyle uzakta durmayıp biraz hücre ile empati kurmaya çalışalım... Hücre açlık çektiğinde kendi proteinlerini üretmek, kendisindeki bilgiyi açığa çıkarmak için gerekli olan aminoasitlerini bulmakta ve enerji üretmekte zorluk çekecektir. Her şey planladığımız gibi gitmediğinde nasıl biz strese giriyorsak, aynı şekilde hücre de işler planladığı gibi gitmediğinde, gerekli olan proteinlerini üretemediğinde ya da proteinlerinin, DNA'sının yapısını bozan kimyasallara maruz kaldığında planladığı faaliyetler engellenmiş olacak ve bu durum hücre için stres yaratacaktır. (Ya da belki de hücrenin stres çektiği yok, biz "empati" kurmamız sebebiyle bu şekilde anlayıp bu şekilde dile getiriyoruz...)
Bu gibi durumlarda hücre "Ben bu strese dayanamam öleyim" demiyor. A planını uygulayamayan hücre diğer planlarına geçiyor ve stratejiler üretmeye başlıyor.. İşte bu stratejilerden biri;
"Fazlaca mitokondrim var. Zaten hepsine enerji üretmeleri için besin yetiştiremiyorum, birazını sindirsem bu beni bir süre idare eder. Hem birkaçını elersem onları sindirerek kendime bir süre yetecek kadar besin de elde ederim... "
diye düşünerek bu stratejiyi uygulamak üzere mitokondrinin etrafını saracak zarı oluşturan proteinler bir araya gelmeye başlıyor ve zar oluşturuluyor.
Figür 1: Otofaji çeşitleri, otofajik keseciklerin oluşumu ve lizozoma katılması. (1)
Figür 1'de sol üstte görüldüğü gibi hücre organelleri ya da büyük proteinlerin etrafını zarla çeviriyor ve bunlar kesecikler halinde hücre içinde sindirimden sorumlu lizozomun yapısına katılıyorlar. Daha sonra lizozomdaki sindirim enzimleriyle sindirilerek küçük parçalara ayrılıyorlar. Aminoasitleri de içerisinde bulunan bu küçük parçalar yeni protein yapımına katılmak üzere tekrar hücre içine salınıyorlar.
Açlığın ilk saatlerinde aktifleştirilen ve büyük proteinlerin ya da organellerin sindirildiği mekanizmaya "makrootofaji" (makroautophagy) denirken mitokondrinin sindirildiği mekanizmaya özel olarak "mitofaji" (mitophagy) denmiştir. Otofajinin bir diğer çeşidi olan mikrootofajide (microphagy) ise oluşan kesecikler in yapısına direk lizozon enzimleri katılır ve bu kesecikler lizozom görevi görürler; yani makrootofajideki gibi lizozomun yapısına katılmazlar. Şaperon aracılıklı otofajide ise proteinler kesecikler oluşmadan direk lizozom içerisine alınırlar. Şimdiye kadar olan bulgular şaperon ile lizozom içine alınan proteinlerin belli bir dizilimi içerdiğini göstermiştir. Bu çeşit otofajinin önemi şudur; hücre açlık çektiğinde makrootofaji ile bir süre kendisini idare eder ancak bu mekanizmayı durdurmazsa apoptoz yoluna girerek kendini sindirmiş olur. Bu sebeple genellikle hücrelerin belli bir süre sonra otofajiyi durdurduğu görülmüştür. Durdurduktan sonra ise aminoasit ihtiyacını şaperon aracılıklı otofaji mekanizmasıyla karşılamaya çalışır.
Açlık durumunda hücrede aktive edilen mekanizma olarak keşfedilen otofajiye ilgi arttıkça bu konudaki bulgular da artmıştır. Otofajinin aslında sadece açlık durumunda ortaya çıkmadığı, özellikle bölünemeyen hücrelerde (beyin hücreleri gibi) bir yenilenme mekanizması olarak ya da hücre farklılaşması, yaşlanma, bağışıklık sisteminin düzenlenmesi gibi mekanizmalarda da işlev gördüğü bulunmuştur. Örneğin bölünüp, yenilenemeyen beyin hücreleri yirmi beş günde bir bu mekanizma ile enerji üretim merkezi olan mitokondrilerini yenilemektedirler. (4)
Bu bilgiler ile buz dağının görünen kısmının bir ucuna şöyle ufak bir göz atmış olduk... Biz şu kadarcık kısmı için bu kadar kelime harcadık; o kim bilir bu sürede kaç kere kendini gösterdi hücrelerimizde...
Kaynaklar
1- Cuervo AM, Autophagy: many paths to the same end. J. Mol. Cell Biochem. Mol Cell Biochem. 2004 Aug;263(1-2):55-72.
2- Jaeger PA, Wyss-Coray T. All-you-can-eat: autophagy in neurodegeneration and neuroprotection. Mol Neurodegener. 2009. Apr 6;4:16
3 - Öz Arslan D., Korkmaz G., Gözüaçık D., Otofaji: Bir hücresel stres yanıtı ve ölüm mekanizması . Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2011 October; 2(4): 184-94. Review acibadem.dergisi.org/pdf/pdf_AUD_97.pdf
4 - Kim I, Lemasters JJ. Mitochondrial degradation by autophagy (mitophagy) in GFP-LC3 transgenic hepatocytes during nutrient deprivation. Am J Physiol Cell Physiol 300: C308–C317, 2011.
IMMÜNELEKTROFOREZ
Vücudumuzda immünglobulinler veya humoral antikorlar yabanci antijenleri tanir ve onlari yikacak mekanizmalari baslatir. Immunglobulinler B lenfositlerden kaynaklanan plazma hücreleri tarafindan sentezlenip, salgilanirlar. Tüm immunglobulin molekülleri iki es agir (H) ve iki es hafif (L) zincirden yapilan temel bir birimden olusur. Dört zincirin herbirinin sabit (Fc) kismi ile degisken (Fab) kismi vardir. Immunglobulin G, M, A, D ve E olmak üzere bes temel sinifi vardir. Görevleri, toksinlerin nötralizasyonu, fagositoz veya kompleman kaskadini baslatarak enfeksiyöz ajanin yok edilmesi veya ortamdan uzaklastirilmasidir. Immunglobulinlerin artmis düzeyleri 1- Poliklonal (antikorlarin yaygin karisimi) 2- Monoklonal (tek bir plazma hücresi veya B lenfosit tarafindan üretilen tek bir sinif, alt sinif) 3- Oligoklonal (farkli özelliklerde çok az - birkaç “monoklonal” protein olabilir. Poliklonal artislar tekrarlayan veya kronik infeksiyonlar, romatoid artrit veya SLE gibi otoimmun hastaliklar, karaciger hastaliklari veya parazit enfeksiyonlarinda serum protein elektroforezinde yaygin bir bant olusur. Tek bir klonun benign veya malign proliferasyonu yani bir monoklonal antikorun yüksek konsantrasyonun protein elektroforezinde tek, keskin bir bant olusturur. Multipl myeloma, waldenström makroglobulinemisinde oldugu gibi tek bir klon malign sekilde çogalarak elektroforezde dar, keskin ayri bir pik olusturur. Bu anormal bantlari tanimlamak için immünofiksasyon teknigi uygulanir.
Flow Sitometri
Sitometri hücrelerin veya biyolojk partüküllerin fiziksel veya kimyasal karakterlerinin ölçülmesidir.
Bu ölçümler, süspansiyon içindeki hücrelerin ölçüm yapacak olan aparattan birer birer geçmesi ile yapılır.
Destilasyon Nedir?
Biyolojiy deneyleri ve Kimya biliminde kullanılmakta olan destilasyon kavramının diğer bir adı ise damıtma’dır.
Su buharı, vakum, normal, kuru ve fraksiyonlu olmak üzere 5 farklı çeşidi bulunan damıtma bir işlemdir. Bu işlemin gerçekleşebilmesi için en az iki farklı bileşenin meydana getirmiş olduğu bir karışım gerekir.
Destilasyon işlemi sırasında bu karışım ilk önce ısıtılır. Daha sonra karışımda buhar ya da sıvı faz oluşumu görülmektedir. Sıvı ve buhar faz oluşumunun ardından uçucu özelliği ve bileşen içeriği daha fazla olan karışımlar elde edilir. Damıtma işlemi bu şekilde gerçekleşmektedir.
Destilasyon işlemi sırasında oluşan buhar fazda uçucu özelliği çok daha fazla olan ilk bileşen, sıvı fazda ise kaynama noktası daha yüksek olan ikinci bileşen zenginleşmektedir. Yani damıtma işlemlerinde buhar faz ve sıvı faz olarak kullanılır. Bu fazların kullanımıyla birlikte destilasyonda daha zengin içeriğe sahip olan karışımların elde edilmesi mümkün olur.
Destilasyon işleminin gerçekleşmesi için gerekli olan bir diğer nokta ise işlemde kullanılacak bileşenlerin uçucu yapıda olması gerekliliğidir. Bu işlem için uçucu özellik gerekli bir özelliktir. Ancak bu durumda destilasyon işleminde yüksek miktarda olan ayrıştırma yapılabilmektedir. Bileşenlerin uçucu olması bunu mümkün kılar. Damıtma işleminde bileşim olarak iki farklı maddeden meydana gelen sıvı karışımların dışında daha fazla bileşenden oluşan sıvı karışımlar da ayrıştırılabilmektedir. Yalnız bu durumlarda ayrıştırma aşamalı işlem sayesinde gerçekleşir. Bileşenler bu şekilde birbirinden ayrılırlar. Destilasyonda sıvı ile buhar denge konumunda olur ve böylece buhar faz sıvı fazdan farklı bir bileşime sahip olur. Eğer bu durumun tersi olarak buhar faz ile sıvı faz bileşimleri aynı oranda olularsa destilasyon işlemi gerçekleşemez.
Kimya biliminde kullanılmakta olan damıtma, genellikle organik yapıda olan bileşik maddelerin birbirinden ayrılmasında kullanılır. Bu işlem esnasında kaynama noktasına tam olarak ulaşmış olan bir sıvıya daha fazla ısı enerjisi verilmiş olunur ve böylece sıvının buhar haline dönüştürülmesi sağlanır. İşlem sırasında sıvı tamamen gaz hale dönüşene kadar, sıvıya verilen ısı değiştirilmez ve hep aynı oranda kalır. Bu özellik destilasyon işleminde buhar basıncı birbirinden farklı olan sıvı maddeleri birbirinden ayırmak için kullanılır.
3474_des2Destilasyon işlemlerinde farklı uygulamalar uygulanabilmektedir. Bu uygulamalar, isim olarak kesilerek ya da sürekli besleme akımına göre çoklu veya ikili sistemli gibi uygulamalardır. Bu farklı uygulamalar aynı zamanda destilasyon işlemini de farklı çeşitlere ayırır. Damıtılmak istenen karışımın içerisinde bulunan bileşen sayısına göre birden fazla işlem uygulanır. Böylece destilasyon işlemi daha kompleks bir yapıya bürünmektedir.
Besleme akımın destilasyon işleminde kullanılırsa bu işlem” ekstratif” ya da “azeotropik” isimleriyle tanımlanır. Yine bu türde karışımı meydana getiren bileşen maddelerde bulunan kolon yapıları farklı uygulamalara neden olur. Bu uygulamalar dolgulu ya da raflı kolon uygulamalarıdır. Eğer karışımda bulunan sıvıların kaynama noktaları birbirine yakın bir noktada ise ve de bu sıvıların yüksek sıcaklıklarda yapıları bozulmuyorsa böyle karışımların ayrıştırma işlemine normal destilasyon adı verilmektedir.
Birbirinden ayrıştırılmak istenen karışımın içindeki sıvı maddeler, kaynama noktalarının altında derecelerde bozulabiliyorsa bu tür karışımların ayrıştırılmasında vakumlu destilasyon işlemi kullanılır. Yine az miktarlarda olan ve özellik olarak suda çözünemeyen sıvılardan meydana gelmiş olan karışımlar, su buharlı destilasyon işlemiyle birbirinden ayrılmaktadır. Katı halde bulunan maddelerin yüksek sıcaklık sayesinde parçalanması işlemi ise, kuru destilasyon ismini almaktadır.
BİYOLOJİ ÖDEV YARDIM
-
Mercanlar ve Mercan resifleri hakkında bilgi
-
Kulak Nedir? Kulağın Yapısı ve Görevleri Nelerdir?
-
Göz nedir ? Gözün görevleri nelerdir ? Canlılarda göz ve görme organı
-
Boğaz nedir ? Boğazın kısımları nelerdir ?
-
Omurga, columna vertebralis nedir ? Görevleri nelerdir ?
-
Doğal gübreler nelerdir
-
Kimyasal (yapay) gübreler nelerdir
-
Kortizol Nedir
-
Semantik Nedir ?
-
Karasal Ve Sucul Biyomların Özellikleri Nelerdir ?
-
Kaç çeşit biyom vardır
-
Bitki Ve Hayvanların Yeryüzündeki Dağılımını Etkileyen Faktörler Nelerdir?
-
Bitkisel dokular hakkında bilgi
-
Ekosistemde besin zinciri ve besin ağının önemi nedir ?
-
Genetik Algoritmalar