Göl Kirliliği
Kirleticilerin göller üzerindeki etkileri akarsulardan daha farklıdır. Burada göl sistemindeki ısı ve ışık dağılımı ve bunun kirlenme ile ilişkisi akarsu sisteminden daha büyüktür. Işık en önemli fotosentez kaynağı olduğundan, bunun göldeki etki derinliği önemlidir. Işığın su tabakalarına girişi logaritmik olarak azalmaktadır. Işığın herhangi bir derinlikteki şiddeti:
I(z)= I0 e-kz dir. Burada:
I0 = göl yüzeyindeki ışık şiddeti,
I(z) = z derinliğindeki ışık şiddetini,
z = göl yüzeyinden itibaren derinliği ve
k = ışık absorsiyonuna bağlı azalma katsayısını göstermektedir.
Sıcaklığın göl suyu içindeki dağılımı mevsimlere bağlıdır. Sıcak mevsimlerde üst katman alta oranla daha fazla ısınır. Suda ısının iyi iletilmemesinden kaynaklanan " Isısal tabakalaşma" ortaya çıkar. Bu durum oldukça kararlı olup, yaz sonlarına kadar böyle kalır. Üst ısı katmanına "EPİLİMNİON", orta katmana "METALİMNİON" ve alt katmana da "HİPOLİMNİON" adı verilir.
Bu katmanlarda sıcaklık ve fotosentez nitelikleri farklı olduğundan, kimyasal özellikleri ve canlı populasyonu farklılık gösterir. Isısal tabakalaşma nedeniyle suyun sirkülasyonu yalnızca üst katmanda olduğundan, biyolojik ve kimyasal reaksiyonların büyük kısmı epilimnion katında gerçekleşir. Ancak çökelebilen maddeler hipolimnion katmanına doğru hareket ederler. Hava soğudukça, üst katmandaki su kütlesi de soğumaya başlar ve bu nedenle gölün içinde bir sirkülasyon oluşur. Buna sonbahar karışımı denmektedir. İlkbaharda da buna benzer bir karışım meydana gelir. Tabakalaşmalar ve özellikleri Şekil 5.4’de gösterilmiştir.
Doğal göllerdeki biyokimyasal reaksiyonlar, Şekil 5.5.’de olduğu gibidir. Akarsular organik ve anorganik yapıdaki azot ve fosfor bileşiklerini göllere taşırlar. Mikroskopik boyuttaki yüzücü algler sulardaki C,P,N'u kullanarak ve göl suyuna giren güneş ışığının şiddetine bağlı olarak fotosentez yaparlar. Bu algler çoğunlukla zooplanktonların besinini oluşturur. Bunlardan da sucul yaşamın diğer tüketicileri, örneğin balıklar yararlanır. Bu tür işlevler sonunda suda çözünmüş organik C kapsamı artar.
Mikroorganizmalar organik -C'nu kullanarak CO2 üretirler. Bu üretilen CO2 başka algler tarafından kullanılır. Ayrıca zooplankton ve diğer fauna solunumu da, havadan doğrudan çözünen CO2, sudaki karbondioksit kaynaklarıdır.
Kirlenmemiş bir gölde N, P, C gibi besin maddeleri girdisi sınırlı olduğundan alg gelişmi de sınırlıdır. Besin maddesi girdisi artışı gölde ötrofikasyon sorunu oluşturur. Bu sorun su kaynağının kullanım potansiyelini azaltır. Alg'in ortalama kimyasal bileşimi C106 H263 O110 N16 P1 olduğundan sınırlayıcı besin maddeleri N ve özellikle P dur. Alg'in C/N/P oranı 106/16/1 olduğundan bu elementlerden birinin yetersiz olması alg gelişimini önleyici etki yapar. Göl sularında doğal dengeye bağlı olarak bulunan besin maddeleri göl suyu kalitesini oluşturur. Şayet bir kirlenme durumunda besin tuzlarının anormal artışı varsa, bu göl suyunun kimyasal kalitesini etkilerken, bir yandan da fitoplankton gelişimini hızlandırarak sudaki biyolojik dengeyi bozar. Bu nedenle göl sularında yoğun alg gelişimi (algal bloom=alg patlaması) beslenme kademesinin bir ölçüsüdür. Özellikle alg türleri ve türlerdeki birey sayıları suyun trofik düzeyinin belirlenmesinde bir ölçüt olarak kullanılmaktadır.
Göl suyundaki besin maddesi derişimi, göle giren besinmaddesi yükü ve göldeki besin elementleri düzeyi ile ilişkilidir. Göl sularındaki P'un 0.02 mg/l ve N'un 0.3 mg/l düzeyinin altında olması gölde olumsuz bir biyolojik gelişmeyi engeller. Bununla beraber azot ve fosfor yükleri göl derinliği ile yakından ilgilidir.
Göllere gelen besin maddelerinin kökenleri çeşitlidir. Bunlar:
• Arıtılmamış kanalizasyon sularının taşıdığı N, P, C yükleri,
• Hayvan dışkılarının N, P, C yükleri,
• Kanalizasyon sularındaki deterjan ve buna bağlı besin tuzu yükleri,
• Toprak yüzey akışları ve taban suyu sızmaları ile ticari gübrelerin
oluşturduğu yükler.
Yapılan ölçümlere göre göllere deşarj edilen toplam P'un 1/2 sinin tarımsal yüzey akışlardan, 1/4 'ünün deterjanlardan ve 1/4'ünün diğer kaynaklardan geldiği anlaşılmıştır. Genel olarak 0.01 ile 0.1 mg/l arasındaki P düzeylerinin ötrofikasyonu hızlandırdığına inanılmaktadır. Kanalizasyon arıtma tesisleri akıntıları 5 ile 10 mg/l düzeylerinde P kapsamaktadırlar (ülkemizde ise tüm yük doğrudan akarsulara ve göllere deşarj edilmektedir). Nehirlerdeki besin maddesi yükü sürekli hareket halinde olduğundan, akarsularda ötrofikasyon tehlikesi yoktur. Bu olay yalnızca göllerde, gölet ve havuzlarda, körfez ve bazen çok yavaş akan nehir ve delta lagünlerinde ortaya çıkmaktadır.
Ekoloji
-
Ekosistem hizmetleri
-
Biyoremediasyon Nedir ? Biyoremediasyon Teknikleri Nelerdir ?
-
Enerji Bağımsızlığı Nedir ?
-
İklim Araştırmaları
-
Sera Etkisi - Atmosferdeki karbondioksitin sera gazı etkisindeki yeri nedir?
-
CO2 Salımları
-
İklim Bilimi - İklimi Nasıl Değiştiriyoruz
-
Ağır Metallerin Sağlık Üzerine Etkileri
-
Küresel Isınmanın Sonuçları
-
Asit Yağmurlarının Çevre Üzerine Etkileri
-
Tür Çeşitliliğinin Korunması
-
Biyolojik Mücadele Kavramı
-
Atık Suların Kullanım Alanları
-
Sera gazı ile küresel ısınma arasında nasıl bir ilişki vardır? Kaynak: Sera gazı ile küresel ısınma arasında nasıl bir ilişki vardır?
-
Canlı Türlerinin Yok Olmasının Doğal Dengeye Etkisi