EPİDEMİYOLOJİNİN SAĞLIK BİLİMLERİNDE KULLANIM ALANLARI
Epidemiyoloji sağlık bilimlerinde çeşitli amaçlarla kullanılabilir. Epidemiyolojinin kullanım alanlarını şöyle özetlemek mümkündür.
1. Sağlık hizmetlerinin planlanması ve değerlendirilmesi
Her düzeydeki sağlık hizmetlerinin etkin biçimde planlanabilmesi için, hizmet verilecek bölgedeki sorunların boyutlarının ve çeşitli özelliklere göre dağılımının bilinmesi zorunludur. Böylece, hizmette öncelik verilecek sorunları ve öncelikli grupları belirlemek mümkün olabilir. Örneğin, bir bölgede bebek ölümlerinin azaltılması isteniyorsa; bebek ölüm hızının ne düzeyde olduğunu, bebek ölümlerinin en önemli nedenlerini ve hangi yerleşim birimlerinde, hangi gruplarda ve hangi dönemlerde daha fazla bebek ölümü olduğunu bilmek gerekir. Öte yandan, verilmesi planlanan hizmetlerle bebek ölümlerinin ne ölçüde düşürülebileceği de bilinmelidir. Bunun için, yeterli epidemiyolojik verilere ihtiyaç vardır.
Verilen sağlık hizmetlerinin planlandığı şekilde yürütülüp yürütülmediğini ve belirlenen hedeflere ne ölçüde ulaşılabildiğini saptamak için de benzer epidemiyolojik verilerin sürekli olarak toplanması zorunludur.
Planlama ve denetim, yönetimin ayrılmaz parçalarıdır. Bu nedenle, her düzeydeki sağlık yöneticisi kendi çapında bir planlamacı ve denetleyici olmak ve bunu yaparken de epidemiyolojik yöntemlerden yararlanmak zorundadır.
2. Hastalık nedenlerinin ortaya çıkarılması
Hastalıkların oluşumunda, çeşitli etiyolojik faktörlerin rolünü ve hastalıkların oluş mekanizmalarını tam olarak ortaya çıkarabilmek için, multidisipliner bir yaklaşım zorunludur. Hastalık nedenlerinin ortaya çıkarılmasında, bireysel yaklaşımı esas alan klinik ve laboratuvar çalışmalarının yanısıra, toplumsal yaklaşımı esas alan epidemiyolojik araştırmalardan da yararlanılabilir. Örneğin, sigaradaki hangi maddelerin, hangi mekanizmalarla kansere yol açtığının anlaşılmasından yıllarca önce, epidemiyolojik araştırmalarla sigaranın akciğer kanseri etiyolojisinde önemli bir rol oynadığı gösterilmiştir.
3. Hastalık kontrol yöntemlerinin değerlendirilmesi
Hastalıkların olumsuz etkilerinin azaltılması amacıyla kullanılan; koruyucu, tedavi edici ve rehabilitasyon yöntemlerinin maliyet, etkinlik ve yararları birbirinden farklıdır. Sağlık hizmetlerine ayrılan kaynakların sınırlı olması ve hastalıkların kontrol altına alınmasında kullanılan yöntemlerin etkinliklerinin birbirinden farklı olabilmesi nedeniyle, bu yöntemlerin maliyet-etkinlik ve maliyet-yarar analizlerinin yapılması zorunludur.
Örneğin, polio kontrolünde; aşıların maliyeti tedavi edici ve rehabilite edici yöntemlerden daha düşük, etkinliği ve yararı ise daha fazladır. Bu nedenle, polioda, aşılamanın tedaviye göre daha maliyet-etkin olduğu söylenebilir. Öte yandan, polioya karşı korumada kullanılan Salk (OPV) ve Sabin polio (IPV) aşılarının da maliyet-etkinlikleri birbirinden farklıdır. Sabin aşışının maliyet-etkinliği Salk aşısından daha iyi olduğu için, dünyanın hemen her yerinde Sabin aşısı kullanılmaktadır. Daha da ileri gidilerek, Sabin polio aşısının kaç kez uygulanması, hangi aylarda uygulanması ve nasıl bir sistemle uygulanmasının maliyet-etkinlik ve maliyet-yarar açısından daha uygun olacağı araştırılmaktadır. Benzer biçimde; pnömoni tedavisinde farklı antibiyotiklerin ve aynı antibiyotiğin farklı doz ve sürelerde kullanımının, tedaviye ekspektoran ve bronkodilatör ilaçların ilave edilmesinin, tedavinin evde veya hastanede yapılmasının maliyet-etkinlikleri ve maliyet-yararları ayrı ayrı incelenip karşılaştırılabilir.
Hastalık kontrol yöntemlerinin değerlendirilmesinde; maliyet, etkinlik ve yarar tek başına yeterli olamaz. Maliyet-etkinlik ve maliyet-yarar analizleri birlikte yapılmalıdır. Maliyeti çok yüksek olan bir yöntem çok etkili olsa bile, geniş toplum kitlelerine uygulanması mümkün olmayabilir.
Burada bilinmesi gereken bir husus da yöntemin etkinlik ve yararının birbirinden farklı olmasıdır. Toplumda çok sık görülmeyen ve topluma zararı az olan bir hastalığa karşı yüzde yüz etkili bir yöntem tam anlamıyla uygulansa bile, bu yöntemin sağlayacağı yarar, yöntem uygulanmadığında söz konusu hastalığın toplumda yol açabileceği zarar kadar olacaktır. Benzer biçimde, etkinliği çok yüksek olan bir yöntem maliyetinin çok yüksek olması veya uygulamanın güç olması gibi nedenlerle, toplumda yeteri kadar uygulanamıyorsa, yararı beklenen kadar olmayacaktır. Buna karşılık, toplumda çok sık görülen ve büyük zararlara yol açan bir soruna karşı, yüzde elli etkili bir yöntem uygulandığında sağlayacağı yarar çok daha fazla olabilir.
Bu nedenlerle, bir hastalık kontrol yöntemini tam olarak değerlendirebilmek için, yöntemin maliyet-etkinlik ve maliyet-yarar analizleri yapılması gerekir. Bu ise ancak, ileri epidemiyolojik araştırmalarla mümkündür.
4. Hastalıkların doğal seyrinin tanımlanması
Her hastalığın bireyde ve toplumdaki doğal seyri birbirinden farklı olabilir. Hastalıklar bireyde kendine özgü bir başlangıç, ilerleme ve sonuç gösterir. Örneğin, kızamık virüsü solunum yoluyla alındıktan 12-14 gün sonra kızamık hastalığının prodromal belirtileri başlar. 4-5 günlük prodromal dönemden sonra kızamık hastalığının döküntülerle karakterize klasik dönemi ortaya çıkar. Bir hafta kadar sonra döküntüler solmaya başlar ve hasta iyileşme dönemine girer. Bu seyir bir kızamık vakasının sıklıkla görülen doğal seyridir. Öte yandan, kızamık vakaları toplumda belli bir hastalık spektrumu gösterirler. Bazı vakalar semptomsuz seyrederken, bazıları hafif, orta, ağır ve fatal seyirli olabilir. Tüm vakalardan ne kadarının semptomsuz, ne kadarının ağır veya fatal seyredeceği de hastalıktan hastalığa ve toplumdan topluma değişiklik gösterebilir. Örneğin, kızamık vakalarının büyük çoğunluğu semptomlu seyrederken, polio vakalarının %99’dan fazlası semptomsuz enfeksiyon şeklinde seyreder.
Hastalıkların bireydeki ve toplumdaki doğal seyrini klinik çalışmalarla ortaya koymak mümkün değildir. Çünkü, kliniklere ancak seçilmiş vakalar gelebilir ve semptomlu vakaların kliniklere başvurma ihtimali semptomsuz vakalardan, ağır vakaların başvurma ihtimali ise hafif vakalardan daha fazladır. Öte yandan, kliniklere başvuru genellikle hastalığın semptomlu dönemi ile sınırlıdır. Bu nedenlerle, hastalıkların birey ve toplumdaki doğal seyrinin ortaya çıkarılması topluma dayalı epidemiyolojik araştırmalarla mümkündür.
5. Hastalıkların sınıflandırılması: Hastalıkların uygun biçimde sınıflandırılması, hem bu hastalıkların incelenmesini ve hem de çeşitli hastalıklara karşı ortak önlemler alınmasını kolaylaştırır. Ancak uygun bir sınıflandırma için, öncelikle hastalıkların birbirlerinden ayrılarak, her bir hastalığın ayrı bir hastalık olarak tanımlanması ve tüm hastalıkların etiolojik, epidemiolojik, klinik ve patolojik özelliklerinin tanımlanması gerekir. Daha sonra, çeşitli özellikler açısından birbirine benzeyen hastalıklar belli gruplar altında toplanarak, sınıflandırma yapılabilir.
Gerek hastalıkların birbirinden ayrılmasında ve gerekse çeşitli özellileri birbirine benzeyen hastalıkların gruplandırılmasında epidemiyolojik özelliklerden yararlanılabilir. Örneğin, Diabetes mellitus vakalarının yaş dağılımı incelenirken, vakaların çocukluk ve yetişkinlik dönemlerinde olmak üzere iki ayrı pik yapması, tip-I ve tip-II Diabetes mellitusun birbirinden ayrılmasında yararlı olabilir.
Sınıflandırmada, hastalıkların etiolojisi, fizyopatolojisi, tuttuğu organlar, klinik özellikleri gibi özeliklerinin yanında, epidemiyolojik özellikleri de göz önünde bulundurulur. Bu epidemiyolojik özellikler arasında, hastalığın meydana geliş biçimi ile kişi yer ve zaman özelliklerine göre dağılış biçimleri dikkate alınabilir. Örneğin, su ve besinlerle bulaşan hastalıklar, çocukluk çağı hastalıkları, meslek hastalıkları, endemik hastalıklar gibi gruplandırmalar, hastalıkların epidemiyolojik özellikleri dikkate alınarak yapılan gruplandırmalardır.
Hastalıkların sınıflandırılmasında epidemiyolojik özelliklerin göz önünde bulundurulması, meydana gelme biçimi birbirine benzer olan hastalıklara karşı ortak önlemler alınmasında ve belli hastalıklara karşı yürütülen sağlık hizmetlerinde öncelikli grupların saptanmasında yardımcı olacaktır.
Prof. Dr. Osman GÜNAY
HASTALIKLAR
-
Cushing sendromu
-
Glossopalatine ankylosis Sendromu
-
Rett Sendromu
-
Bardet-Biedl Sendromu
-
Koolen-de Vries sendromu
-
Delesyon Sendromu - del(16p11.2)
-
Phelan-McDermid Sendromu - del(22q13.3)
-
Kleefstra sendromu del(9q34)
-
Subtelomerik mikrodelesyon sendromları
-
Langer-Giedion Sendromu - Trikorinofalangeal sendrom
-
WAGR sendromu
-
Angelman sendromu - del(15q11)
-
Prader Willi sendromu - del(15q11q13)
-
Lowe sendromu
-
Greig sefalopolisindaktili Sendromu