Biotop Tipleri
Eğer denize dökülen büyük bir akarsuyun (Örneğin, Büyük Menderes gibi) kenarında durarak, çamurla karışık ve adeta sapsarı görünümdeki suyun, yavaş yavaş denize akışına bakıp, bu suyun yüksek dağ ve ormanlardan veya bunların yaylalarındaki çayırlardan doğarak, yer yer köpüren, coşan ve çağlayan şelaleler meydana getiren billur gibi şeffaf ve tertemiz birçok suların birleşiminden türediğini düşünebilmek gerçekten zordur, işte, bu iki kutup arasında görülen son derece farklı fiziksel koşulların yarattığı biyolojik habitatlar da, kaynaktan başlayarak denize ulaşıncaya değin çok değişik görünümler yansıtırlar.
Durumu daha iyi anlayabilmek için, örnek olarak seçtiğimiz akarsuyun çıktığı yerden (kaynağından) başlayarak döküldüğü yere (denize döküldüğü yer) doğru yavaş yavaş yürüyelim. Önce birçok küçük su sızıntılarının meydana getirdiği dereciklerin toprak ve çakıllar arasında meandirlar çizerek aşağı doğru ilerlediklerini ve bu arada, birbirlerine yakın olanların zaman zaman birleşerek daha büyükçe dereler oluşturduklarını, önlerine gelen engelleri aşarak ve etrafa köpükler saçarak coşku içinde aktıklarını ve nihayet, önlerine rastlayan tümseklerden düşerek maydana getirdikleri şelalelerin kayalar üzerinde kazan şeklinde küvetler açtıklarını adeta görür gibi oluruz. Bundan sonra da arazinin eğimine ve ekolojik yapısına bağımlı olarak birbiri ardına sayısız göletler oluşturup aşağı doğru indiğine tanık oluruz.
Dağ derelerinin suyu genellikle soğuk olur. Bunun nedenini ise, üzerlerinde genellikle karlar bulunduran ve bu nedenle de devamlı olarak serin olan bölgenin yeraltı suyundan kaynaklanmış olmasında aramak gerekir. Aşağı vadilerde su sıcaklığının son derece yüksek olduğu ve o oranda yavaş aktığı mevsimlerde bile, sıcaklık 12°C yi geçmez, hatta çoğu zaman daha da düşük olabilir. Bu nedenledir ki, eğer kaynağa çok yakın değilse, oksijence de çok zengin olabilir. Genellikle karların erimesiyle meydana gelmiş, soğuk saydam ve temiz bir sudur. Aslında da böyledir. Dere, dağların küçüklü büyüklü birçok vadilerinden gelen kollarla da birleşerek aşağıya doğru indikçe büyür. Nihayet dağın eteğine varıncaya kadar kollar alarak daha da fazla büyür ve genişler.
Vadiye inildiğinde, hızında bir yavaşlama ve yatağında bir genişleme görülen küçük bir nehir halini alır. Su, bu düzeyde bile bol miktarda erimiş oksijen içeriyorsa da sıcaklığı biraz artmıştır. Bununla beraber yaz mevsiminde bile sıcaklık ender olarak 10°C nin üzerine çıkar. Artık yukarıda görülen o hızlı akıntılar burada görülmez, düzlüğe doğru akışında seçkin bir yavaşlama dikkati çeker. Ovalara yaklaşırken eğim daha da azalmış olduğundan akışın iyice yavaşladığı görülür.
Kaynağa yakın bölgelerde derenin tabanı, dağlardan koparılarak sürüklenmiş büyük taşlarla dolu olduğu halde, aşağı vadilere doğru inildikçe onların yerini giderek küçülen çakıllar ve sonra da kumlar alır ve nihayet yerlerini çamura terkeder. Böylece dere yatağının kenarlarında çeşitli su bitkileri görülmeye başlar ve su düzeyi de giderek derinleşir. Bu tip habitatlara, özellikle nehrin kıvrımlarında meydana getirdiği küçük koylarda ve yanlarda açılan akıntısız küçük körfezlerde rastlanır. Bu durum ise, suyun yavaş akışına ve daha derin oluşuna bağlıdır.
Bu bölgede su hareketinin azlığı nedeniyle hava absorbsiyonu da azalacağından ve sıcaklık da arttığı için oksijen konsantrasyonu daha düşük olur.
Nihayet vadiye inildiğinde etrafı su bitkileri ile donatılmış ve özellikle yaz aylarında suyu iyice ısınmış, oldukça büyük bir nehirle karşılaşırız. Bundan sonra da nehrin denize dökülmeden önce aşağı. havzaya yaklaşırken gel-git etkisi altında deniz suyu ile de karışarak acısu özelliği kazandığını ve nihayet denize boşaldığını görürüz.
Bu değişik akuatik ortamların faunası da fiziksel görünüm ve koşullarda olduğu gibi çok değişik özellikler taşımaktadır. Burada bizi doğrudan ilgilendiren kuşkusuz balıklar ve onlarla yakından ilgili fauna olacaktır. Şimdi biz bu durumu da yukarıdan (membadan) aşağıya (mansaba) yürüyerek incelemeye devam edelim.
İlk bakışta, bu berrak suda herhangi bir yaşamdan eser yokmuş gibi görünürse de kaynaktan biraz uzaklaşınca su içinde bulunan bir taşı ters çevirecek olursanız, bazı yassılaşmış böcek veya kurtçukların, ışıklı yerden kuytu ve gölge yerlere doğru kaçıştıklarını ve hemen diğer taşlar altına veya deliklere sığındıklarını görürsünüz. Bunların çoğu, ilgili habitatlarda yaşamaya alışmış olan Tricopter larvalarından ibarettir. Işıktan hoşlanmadıkları için genellikle derelerdeki taşların alt yüzeylerinde yaşarlar. Bu nedenle de kaldırılan taşların altından, karanlık bir köşe aramak için etrafa kaçışırlar. Aynı taşlar üzerinde ara sıra yassı kurtlara da (Planaria) rastlanabilir. Bu hayvanların görünüşleri, taşlar üzerinde temkinle sürünerek gidişleri nedeni ile çok küçük sülükleri hatırlatır. Daha dikkatli bir araştırma sonunda da bazı küçük balıkların taşlar arasında koşuştuklarını görürüz. Bunlar da çoğu kez bıyıklıların (Barbus) yavruları veya Tatlısu alası (Salma trutta)'nın genç bireyleri olabilirler. Bu arada nadiren Yılan balığı (Anguilla anguilla) gençlerine de buralarda rastlanabilir. Bu bölgede çok görülen Alabalıklar oldukça parlak ve renkli görünürler. Özellikle genç bireylerin vücutlarının iki yanında ve yanaklarında etrafı açık mavi veya beyazımsı halelerle çevrilmiş parlak kırmızı benekler dikkati çeker.
Alabalıkların ulaşabileceği en üst yatakları oluşturan bu bölge, kaynağa oldukça yakındır. Buradan aşağı doğru, Alabalıkların gidebileceği yer, bölgenin iklimi ve topografyası ile ilgili olarak değişmektedir. Üreme zamanı gelince (Kasım-Ocak) bir içgüdü sonucu, hormonal bir tepki ile bu balıklar dağ derelerinin kaynaklarına doğru yola çıkarlar. Bazen çağlayan ve şelale gibi su setleri bu dönüşü neredeyse olanaksız hale koyabilirse de çoğunlukla atlayarak, sıçrayarak bu engelleri aşmasını bilirler. Bu dönüş sırasında genellikle Barbuslar da onları izlerler. Bu bölge, Alabalıkların rengi ve görünüşü kadar değişiktir. Bu balıkların yaşadığı yükseklikler ülkemizde bazan 2000-2500 m. ye kadar çıkabilir. Aşağı bölgelerdeki nehir, dere ve çayların kaynağına yakın kesimlerindeki temiz ve bol oksijenli akarsularda da, bu balıklara çok rastlanır. Bununla beraber, Vadi boyunca Bıyıklı balık (Barbus) türleri ile birlikte Çöpçü balığı, Kaya balığı (Gobio), Tatlısu sardalyası (Alburnus), Çöpçü balığı (Cobitis) ve Yılan balığı (Anguilla) cinslerine ait türlere de rastlanabilir. Daha aşağılarda akarsu birkaç kol daha alarak genişler ve nihayet vadinin aşağı kesimlerine inilince, etrafı adeta su bitkileri ile sınırlandırılmış büyük bir kanal şeklini alır. Daha da kuzeyde yer alan Avrupa ülkelerinde bu bölgeye kadar çeşitli Alabalık türleri yaşamakta ise de, ülkemizde sular vadiye inince birden ısındığı için, yerini daha çok Cyprinid-lere terk eder. Bunlardan ise, akarsuyun aşağı havzasında ilk dikkati çeken ve bölgemizde kababurun olarak isimlendirilen Chondrostoma nasus türüdür. Bunlar boynuzumsu maddeden (keratin) yapılmış keskin dudakları ile sualtı vejetasyonundan faydalanmağa ve küçük dip faunası ile beslenmeye gelirler. Buna karşın Tatlısu kefali olarak bilinen Leuciscus cephalus ise yüzey suyunda organik orijinli, büyük ve küçük ne bulursa onları yem olarak alır. Aynı habitatta, aşağı yukarı benzer davranışlarla yem arayan diğer bir Tatlısu kefali türü (Leuciscus borysthenicus), zeminde yaşayan Tatlısu kayası (Gobio gobio) ve sığ yerlerdeki otlar arasında bulunan Ot balığı (Phoxinus phoxinus) yadırganmayan formlar olarak görülürler. Bunların yanında, genellikle onların genç formları ile beslenen ve yırtıcı bir balık olarak tanınan Tatlısu köpek balığı (Aspius vorax) na da rastlanabilir. Bazen de, Alabalıkların (Salma trutta) bulunduğu derelerin alt başlarında Turna balıklarına (Esox lucius) rastlanabilir. Aynı şekilde, fakat daha çok tabanı çakıllı ve taşlı bölgelerde Sazangillerin (Cvprinid) en değerli balıklardan biri olan Bıyıklı (Barbus) türleri dikkati çeker. Bunlar Alabalıklardan sonra, bu üçüncü bölgenin hemen hemen en önemli ve ekonomik değeri yüksek balıkları olarak tanınırlar. Bu bölge suları genellikle küçük derelerin birleşerek nehirleşmeye doğru gitmesiyle karakterize edilir. Bununla beraber, oldukça süratli akarlar ve halen bol oksijen içerirler. Sıcaklık, bu bölgede yaz mevsimi süresince 10.5°C yi geçmez ve sığ kesimlerde kum yığınları ile ufak çakıl bankları bulunur. Sahillerinde bazen oldukça dar ve sık bir vejetasyon kemeri meydana gelir. Şüphesiz Bıyıklı (Barbus) türleri değişik klimatik bölgelerde değişik türlerle (Barbus capito, Barbus rajanorum, Barbus plebejus, Barbus mursa v.b.) temsil edilebilirler. Bu arada Cyprinid' lerden Kızılgoz (Rutilus rutilus) ve Yassı Kızılkanat (Scardinius erythrophthalmus) türleri de aynı ortamda bulunabilirler. Bununla beraber, her zaman bu böyle demek değildir. Bundan başka yine oldukça yırtıcı türlerden olan Tatlısu levreği (Perca fluviatilis) ile onun yakın akrabası olan Stizostedion lucioperca bazı bölgelerde ve özellikle ikincisi, Eğridir ve Marmara göllerinde ekonomik değeri büyük olan bir sofra balığı olarak önemlidirler.
Bu bölgelerde, Yılan balıklarına (Anguilla anguilla) daima rastlanır Her halde en fazla sayıda türe, nehrin dördüncü bölgesinde rastlanacaktı. Bu bölgeye predominant bir karakter kazandıran kapak balığı Abramıs brama' nın çokluğu, burayı özellikle batıda «Abramis bölgesi» olarak adlandırmaya neden olmaktadır. Bu isim altındaki bölgelerde, nehir, dere ve çaylar genellikle sakin akarlar, derinlik hemen hemen her yerde aynidir ve yaz sıcaklığı oldukça yüksektir. Bazen sıcaklık çok yüksek değerlere dahi ulaşabilir.
Yüzey sularında çok iyi oksijenlenme olmakla beraber, zemin sularında özellikle yazın oksijen miktarı zayıftır veya bazen hiç oksijene rastlanmayabilir. Kenarlar sık bir vejetasyon kemeri ile örtülüdür. Zemin oldukça yoğun bir sedimantasyonu teşkil eden kum veya çamurla kaplıdır. Etrafında sayısız yan sular, küçük koy, körfez ve gölcükler bulunur. Sığ sularla durgun ve sakin koylar ve yan gölcükler özellikle yumurtalarını akuatik bitkiler üzerine yapıştıran Sazan (Cjprinid) ve Turna (Esocid) gibi birçok balık türleri için yumurta bırakma ortamı teşkil ederler. Özellikle Abramis brama bu tip sualtı vajetasyonu içeren durgun suları çok sever Su sıcaklığı bu bölgelerde yazın 18°C yi geçer. Şüphesiz böyle bir biotopta Abramis'in birçok akrabaları da beraber bulunabilir. Bunlar arasında ekonomik yönden en değerli olanları Aynalı Sazan dışında şüphesiz ki Doğal Sazan balığı (Cyprinus carpio) ve Yeşil sazan (Tınca tınca) lardır. Bunlardan sonra Kızılkanat sürülerini (Scardinius erytrophthalmus,, uzun burnu ve zemine doğru bakan ağızları ile dikkati çeken ve oldukça karakteristik bir balık olan ve ülkemizin bazı kesimlerinde (Eğridir) Çiçek balığı adı ile anılan Vimba vimba'yi unutmamalıyız.
Bunlardan başka bu tip biotoplarm diğer bir formu da, Havuz balığı adı ile anılan sarı-kahverengi görünümde Carassius carassius' lardır. Ayrıca, bu bölgelerde yem bol olduğu için, predatör balıklardan Tatlısu levrekleri (Perca fluviatilis ve Stizostedion lucioperca gibi türler) Barbus' ların bulunduğu bölgeden çok daha fazla bulunurlar. Bu arada büyük nehirlerimizin çoğunda bulunan ve ekonomik değeri çok yüksek olan Yayınlardan Silurus glanis'te böyle yavaş akan bölgelerin karakteristik bir formudur. Bu balık, daha çok batık veya devrilmiş ağaç kütüklerinin dalları altında veya sahil banklarının altındaki oyuklarda saklanarak önlerinden geçecek avı (diğer balıklar, kurbağalar v.b.) yakalamak için fırsat beklerler ve tetikte dururlar. Bazan yüksek rakımlı sulara da çıkarlarsa da, buralarda kolaylıkla yakalayabilecekleri, yavaş hareket eden balıklar bulunmadığı için doğal olarak nadir görülürler.
Yılan balıkları (Anguilla anguilla) özellikle Abramis bölgesinde çok bulunurlar. Ayrıca denizden gelipte, buralarda yumurta bırakan daha birçok balık türleri göze çarpar. Bunların en küçüğü Tirsi balıkları (Alosa türleri) ve en büyükleri de Mersin balıkları (Acipenser türleri)'dir. Mersin balıkları özellikle Karadeniz'de oldukça azalmışlardır. Bu balıklara, tatlısu ile deniz suyunun birleştiği yerde (nehirlerin ağzından 4 km. içeriye kadar), bölgelerin özelliklerine göre az veya çok miktarlarda rastlamak mümkündür.
Med-cezir, su akıntılarının değişmesine ve kuvvetli rüzgarlarda tuzlulukta büyük dalgalanmalara (tuzluluğun azalıp çoğalmasına) sebep olurlar. Bu nedenle, buralarda yaşayan hayvanlar gerek tatlısu ve gerekse tuzlu suya karşı büyük bir tolerans gösterirler. Balıklar arasında bu türlü adaptasyon yeteneği özellikle Pisi balığında (Plueronectes flesus) ve Dikence balığında (Gasterosteus aculeatus) görülür. Gerek Abramis bölgesinde ve gerekse nehir ağzı bölgesinde, her türlü hayatın küçük formlarına rastlamak mümkündür. Zemin faunası arasında mikroskopik yapıda olan ve çok değişiklik gösteren kurtlar, yumuşakçalar (Salyangozlar, Midyeler v.b), böcek larvaları ve diğer birçok organizmalarla her türlü organik madde tüketicileri bulunabilirler.
Sahillerde, sakin ve kuytu bölgelerde sıcak mevsim boyunca büyük boyutlu planktonik Krustase larvaları gelişir ve bütün nehir ağzı bölgesine dağılırlar.
Şüphesiz ki, bu bölgelerin birbirlerinden kesinlikle ayrıldığı düşünülemez. Özellikle aktif organizmalardan olan balıklar bu bölgeler arasında devamlı şekilde geçiş yapabilirler. Bu nedenle belirlenen sınırların daima coğrafik, klimatik ve ortam etkileri altında olduğunu düşünmek gerekir. Bununla beraber, bir nehrin belirli kesiminin özellikleri, onun hangi bölgeye ait olduğunu büyük bir yaklaşımla gösterebilir.
Türkiye'de oldukça uzun ve bazen düzenli akan bölgeler içeren nehirler olduğu gibi, özellikle dağlık bölgelerde kısa ve çoğu zaman düzensiz akan nehirler, çaylar ve dereler de vardır. Kuşkusuz özellikle ikinci gruptaki nehir, dere ve çaylarda tedricen değişen biotoplara rastlamak olanağı yoktur. Diğer taraftan, ülkemizde spor balıkçılığı geliştirilemedeği için aslında ne amatör balıkçılar ve ne de biyologlar bu bölgeleri ayırmağa lüzum görmemişler, dolayısıyla böyle bir çalışmaya da gereksinim duyulmamıştır.
Nehirler bir yana bırakılacak olursa, göller, gölcükler ve barajlar ülkemizde tatlısu balıkçılığı yönünden büyük önem taşıyan azımsanmayacak biotopları oluşturur ve çoğu iyi besleyici (Eutrof) karakter gösterirler. Eutroph karakterdeki göl ve gölcüklerimizin aşağı yukarı hepsi sığ sulardır. Çoğunda güneş radyasyonları tabana kadar nüfuz edip, zengin bir vejetasyonun gelişmesine neden olur. Bu yüzden, böyle biotoplar genellikle vejetasyonla örtülüdürler. Diğer taraftan, güneş radyasyonlarının tabana kadar ulaşamadığı derin göller (Van, Beyşehir ve Eğridir gölleri) de mevcuttur. Böyle göllerin tabanında vejetasyon olmadığı gibi, dip suları da yüzeye nazaran oldukça düşük sıcaklıktadır.
Farklı göller arasında bir de Alpin gölleri, ele alacak olursak, bunlar ülkemizin yüksek dağlık bölgelerindeki küçük göllerle karşılaştırılabilir. Bunlar çoğu zaman 1500—2000 m. nin üzerindeki yüksekliklerde bulunurlar ve çoğunlukla etrafları karlarla örtülü olabilir. Genellikle eriyen kar sularıyla beslendiklerinden, yüzey ve dip sıcaklıkları düşük olur.
Bu tip göllerdeki balık faunasının başında Alabalıklardan (Salmonidae) Salmo trutta (Abant gölü), Sazangillerden (Cyprinidae] Ot balığı (Phoxinus) ve sirazlar (Capoeta) (Eğridir gölü) gelir.
Bu türler, dağların her türlü olumsuz şartlarına, bu arada kar ve buzun engellemesi sonucu ortaya çıkan oksijensizlik ve ışıksızlığa da dayanıklılık gösterirler. Kış boyunca, yaşamını sürdürebilen birkaç bitkinin fotosentez olayı ile de suya oksijen sağlanması olanaksızdır. Aksine, karanlık bir ortamda solunum ile devamlı CO2 çıkartarak sudaki yaşamı temsilinden tedirgin edebilirler. Çünkü, fotosentez ile çıkarttıkları çok az miktardaki oksijeni kendi solunumları için kullanırlar.
Genel Biyoloji
-
Protista Alemi ve Genel Özellikleri
-
Hücrelerdeki farklı ve benzer yapılar
-
Ses Nedir ? Ses Nasıl Oluşur?
-
Kültürü Yapılan Fitoplankton Türleri Nelerdir?
-
Apoptoz: Programlı Hücre Ölümü Nedir?
-
Ribozom ve Protein Sentezi
-
Mikrotübüller ve İplikçikler
-
Hücre Zarları
-
Lipid Çift-Katmanın Keşfi
-
Biyoreaktör
-
Telomerler ve İnsan Telomerinin Kristalik Yapısı
-
Hücre Biyolojisinin Tarihsel Gelişimi
-
Hücre biyolojisi nedir ?
-
Biyolojik Çeşitlilik Nedir ?
-
Sinir Sistemi Yapısında Bulunan Hücre Tipleri ve Özellikleri Nelerdir?